Arınç kime konuştu?
Hükümet üzerinde gereksiz bir baskı başladı: "Aman dik durun!" "Baskı nereden geliyor?" derseniz, cevap muhafazakar ve kendini "özgürlükçü" diye tanımlayan çevrelerden. Bu ortak lobi, bu garip sağ-sol ittifakı, ısrarla hükümetin son dönemde "askere fazla taviz verdiğini", Terörle Mücadele Yasası'nın "yeni bir 28 Şubat" sürecini başlatacağını, hükümetin sisteme söz geçiremeyince düzenin suyuna gittiğini, reformist kimliğinden arınıp "statükocu" olduğunu söylüyor. Vakit'te Sezai Karakoç, "Eylem bir yana, düşünmenin, eleştirmenin, görüş beyan etmenin suç sayılacağı Terörle Mücadele Kanunu"nu çıkaracak hükümeti ağır bir dille suçlayarak "AKP iktidarının YÖK karşısındaki acizliği, veto yedikçe travma geçirmesi bizlere de sirayet edecektir. AKP ile mücadelenin şart olduğuna inananlar çoğalmakta. Kuran kursları, imam hatiplerin mağduriyeti, katsayı adaletsizliği, inanç hürriyeti hepsi boş çıktı" diyor. Bu kadar ağır bir üslupla olmasa da, Yeni Şafak, Zaman ve diğer gazetelerde geçmişte AK Parti iktidarına destek veren yazarlar da aynı şekilde hükümeti inceden inceye eleştiriyor. Özellikle üstünde durdukları, Van Savcısı'nın görevden alınması ve bu süreçte hükümetin takındığı tutum. Terörle Mücadele Yasası'nı "askere taviz" olarak görüyor, Meclis'ten çıkmaması çağrısında bulunuyorlar. Özetle söylenen hep aynı: "Dik durmazsanız, sizi yerler." Bu ittifak, özgürlükçülük namına hükümeti sistemle "hesaplaşmaya", yeni bir çatışmaya zorluyor. Başbakan çıkıp türban konusunda mutabakat arayışından vazgeçtiğini açıklasa, Kuran Kursları için bastırsa ya da toplumu gerecek radikal bir adım atsa, alkışlayacaklar herhalde Terörün hükümetin "yumuşak karnı" olduğunu, Terörle Mücadele Yasası'nın yalnız askerin ihtiyacı değil "toplumsal bir talep" haline geldiğini ve üstelik çıkan yasanın aslında mevcut Ceza Kanunu'ndan çok da farklı olmadığını (önemli olan uygulama) anlayamıyorlar. Teknik arıza dolayısıyla Kocaeli'de düşen bir helikopterde ölenlerin cenazesinde bile aile yakınlarının "Lütfen yanmasın canımız, çıkarın artık şu terör yasasını" dediğini bilmiyorlar. Türkiye'de milliyetçiliğin yükseldiğini, hükümetin yalnız yüzde 34'e değil, yalnız yüzde 10'luk İslamcı-Entel bloğuna değil, daha geniş bir halk kitlesine ve bu ülkenin tüm kurumlarına sorumlu olduğunu kabullenemiyorlar. İşte bir kesim Erdoğan'ı merkeze, sistemle barışmaya davet ederken, bir diğer kesim de "özgürlükçülük" namına çatışma istiyor. İşte Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın konuşması, bu konjonktür nedeniyle önem taşıyor. Dün hükümetin önde gelen isimlerinden birine Arınç'ın çıkışını sordum. "Hislerimizi ve Meclis grubunun hislerini yansıtıyor. Ancak stratejimizi değil" dedi. Aslında Arınç'ın sözleri, yukarıda söz ettiğim İslamcı, muhafazakar veya sol tabanı çok memnun etse de, hükümet açısından bir şok oldu. Şu anda istenmeyen bir şok. Çünkü Arınç hükümetin kendi tabanına tutmadığı sözleri hatırlatıyor. Oysa bizce Erdoğan'ın tercihi, Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanacağı güne kadar "düşük profil" bir başbakanlık sürdürmek. Mümkünse ne türban, ne imam hatip konusuna dokunmayacak. Böylece orduya, yargıya ve seçmene "Merkezdeyim, sistemle barıştım" mesajı verirken, tabanına "Hele bir Çankaya'ya çıkalım" deme imkanı olacak. Parti grubunda belli bir ağırlığı olan Arınç'ın çıkışı, hükümeti zor duruma soktu. İslamcı kesim, terörle mücadele yasası ekseninde bir "kırılma" süreci yaşıyor. Arınç'ın çıkışı, şu ya da bu şekilde hükümeti etkileyecek. Ancak Başbakan'ın merkeze mi, yoksa Arınç ve kendine "özgürlükçü" diyen kesimin işaret ettiği eksene mi yöneleceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz. Bakalım bu kırılma, Çankaya yarışını nasıl etkileyecek?
|