Gurbet bizim içimizde...
Aslında gecikmiş bir yazı bu. Geçen hafta yazılacaktı. Siyaset Meydanı'yla çıktığımız Almanya seferinden sonra. Ne var ki; araya başka heyecanlar girdi. (Ve başka hayal kırıklıkları...) Sıra şimdi geldi gurbet notlarına.
Gurbet!.. Sarsıcı ve düşündürücüydü. İlk gidenler, 1960'lı yılların başında başlamışlardı yarım asır sürecek bir maceraya. Ne var ki... Ne onlar biliyordu "gurbet" in bu kadar uzayacağını... Ne onları "çağıran" lar... "Bugün, yarın döneriz" diye beklemişlerdi hep... Öyle umut etmişlerdi. Ama, düşler her yıl ertelenip durmuştu. Yıllar yılları kovalayarak geçmişti. Geçmesi önemli de değil. Ama; o hep "geçici" sanılan "kalıcı" lığın; dramatik bir sonucu olmuştu: "Nasıl olsa döneceğiz" diyen kuşaklar; bulundukları ülkenin kültürüne ve diline dokunmadan yaşamışlardı yılları. Mutlak bir yabancılaşmaydı yaşanan... Kendilerini buraya ait zannederlerken, "oralı" olmayı ıskalamışlardı.
Ve şimdi... Vesile 23 Nisan'dı ve yolculuğun başlamasından neredeyse yarım asır sonra bu kez "gurbetin çocukları" yla birlikteydik. Dördüncü kuşakla... Şimdi çok farklı ve "tersine" bir yabancılaşma sürecine tanık olunuyordu. Bu kez; nasıl olsa "dönmeyeceği" varsayılan kuşaklar, uzakta bırakılan ülkenin, Türkiye'nin kültürüne ve diline yabancılaşıyordu. Geçen her gün de, "geride bırakılan" dan uzaklaşıyorlardı. Aslında; hiç yakınlaşmadıkları "ana diyar" dan. Evet; vesile "23 Nisan" dı onlarla bizi buluşturan... Ve onlar bu "vesile" hakkında pek az şey biliyorlardı ne yazık ki! Dramatik sonuç daha sonra ortaya çıkıyordu: Artık; ana-babaların yarısı; çocuklarını "Türkçe" derslerine göndermiyordu. Zaten entegrasyonu zorlaştırdığı için bulundukları ülkenin yönetimleri de; bu "ders" lere sıcak bakmıyordu.
Geriye ne kalıyordu: Televizyon kültürü... Eğitim ve dil konusunda "altyapı" boşluğu doğunca; o boşluğu; Türk televizyonlarının "eğitim" altyapısı gerektirmeyen "genel geçer kültürü" dolduruyordu. Antenler, asıl "aydınlanma" sinyallerini almakta zorlanıyordu.
Bu neden önemli? Üzerinde konuştuğumuz "nüfus", milyonlarla ifade ediliyor da ondan... Yani milyonlarca insanımız bir "yabancılaşma" gurbetinde yaşıyor. Ama oradaki fotoğrafın, buradaki "benzer kuşak fotoğrafı" ndan ne farkı var? Aynı boşluklar, burada da aynı ortak kültür (!)den beslenirken tam sırası o şiiri mırıldanmanın: "Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde..." Yani... Bir de "anayurt" ta; içimizde yaşanan "yabancılaşma gurbeti" var ki; galiba asıl mesele de o... O da ayrı hikâye...
|