Çeyrek asırlık başarı
İlk gençliğini seksenli yıllarda İstanbul'da yaşamış herkes gibi benim için de, "İstanbul Festivali" sihirli iki kelimedir. Bugün devasa boyutlara ulaşan sinema sektörünün o cılız yıllarında, festivali dört gözle bekler ve hayatımızın bütün temposunu film programına göre ayarlardık. Bazen günde dört filme gider, "festival" sözcüğünün antik kökenindeki "şenlik" anlamını tam anlamıyla yaşardık. Hem bu yüzden, hem de festivaller konusunda kendisini kanıtlamış bir başka vakfın, TÜRSAK'ın aktif üyesi olduğum için, festivalin 25. yılını heyecanla izliyorum. Fransa'yı Oscar'larda temsil eden, açılış filmi Ateşkes hakkında küçük bir anekdot anlatmak istiyorum önce: Filmin yönetmeni Christian Carion'u, bir kaç yıl önce ilk filmiyle TÜRSAK adına İstanbul'a davet etmiştim. Christian'ın sinema macerası çok özeldi. Başarılı bir mühendisken bir gün her şeyden vazgeçip, parasız kalmayı da göze alarak yönetmenliğe soyunmuştu. İşte tam İstanbul'a geldiği o günlerde kafasında "Ateşkes"in senaryosu biçimlenmeye başlamıştı ve bir akşam yemeğinde bizlere filmi neredeyse plan plan anlatmıştı. Geçen kış başarısını kutlamak için kendisine çektiğim mesaja "İstanbul'u nasıl unuturum?" diye karşılık vermişti Christian.
"PARAMPARÇA ETTİLER BENİ..." Bir de açılışta herkesin bayıldığı Meltem Cumbul'a dokunuverip geçiyorum: Karlı bir kış gecesiydi. Meltem'in oyununu seyretmiş, ardından kulise gitmiştim. "Hadi bende kal bu gece" deyişini ve o akşam sabaha kadar süren sohbetimizi unutmadım. Meltem'in "Gönül Yarası"ndaki naif oyunculuğunu çok sevmiş, tepkileri sormuştum. Çok kırgındı. "Paramparça ettiler beni" diyordu. Anlamıyordu Meltem. Kendi oyunculuğunu böylesine eleştirip, yüzde doksanında göründüğü bir filmi nasıl bu kadar beğendiklerine şaşıyordu. Filme nasıl hazırlandığını, aylarca nasıl çırpındığını anlattı. İçi acıyordu. Aynı gün Sezen Aksu aramış, çok beğendiğini, filmde çok ağladığını söylemiş sonra da "Hiç üzülme, beni de lime lime etmişlerdi zamanında" demişti. Gözleri doluyordu. "Belki de çok aynı tip roller oynadın arka arkaya. Biraz dursan?" diye sordum. O da aynı şeyi düşünüyordu. "Evet" diyordu, "gitmem lazım". Yabancı ajanslara vereceği malzemeyi seyrettik birlikte. Bir kaç hafta sonra buluştuk: Bu sefer kararlıydı, kaçacaktı biraz Türkiye'den. Sonra Antalya'da görüştük, Amerika'da nasıl disiplinle çalıştığını anlattı. Bir kaç ay sonra da, o Türkiye'de beğenilmeyen performansıyla Palm Springs'ten en iyi kadın oyuncu ödülüyle döndü. Ve Alain Delon'un tutmadığı söz... Starların son anda vazgeçmeleri, dünyanın en büyük çaplı festivallerinde de olan bir olay, o bakımdan çok şaşırmadım. Asıl şaşırdığım, açılış töreninin yıldızı olarak seçilmesiydi. Hayır yaşlandığı için değil. Yaş almak bir oyuncu için muhteşem olabilir. Ama Mösyö Delon'un perdedeki sureti, çok uzun yıllardır kimseyi şaşırtmadığı gibi, tanıyan herkesin bildiği tahammülfersa halleriyle de, artık Fransız sinemasını temsil edecek kişiliğe sahip olmadığı için. Koca bir nesle sinemayı sevdiren İstanbul Festivali'ne, nice 25. yıllar diliyorum.
|