|
|
|
|
|
|
Burada bir tek kişinin sözü kesilmez
Nebil Özgentürk: Sunay'ın içindekileri hemen anlatması gerekirmiş gibi bir tavrı var. Bazen "artık sus" demek zorunda kalıyoruz. O da bozuluyor. Hıncal Abi ise son sözü söyler ve sözü asla kesilmez.
- Kimin rolü nedir bu programda? - Nebil Özgentürk: Bir seyirci olarak dört adamı değerlendirirsem... Ben mesela hiçbir zaman öfkeli olamıyorum. Hıncal Abi gerektiğinde öfkeli olabiliyor. Haldun Dormen'e bir hafta önce methiyeler düzerken, bir hafta sonra ayıptır söylemesi ana avrat düz gitti. Kırılır, darılır diye düşünmez. Ben bu kadar sert olabileceğini düşünmemiştim. "Vay be" diyorum bazen. Haşmet kibardır. Kendi sosyolojik birikimlerini de kullandığı yorumlar yapar. Aşk temasında öne çıkar. Sunay tarih anlatıyor. Sunay bu grubun tarihçisi. Bense programda daha çok mutfaktaki aşçı, masayı hazırlayan kişi olmayı tercih ettiğim için daha az konuşuyorum.
- Anlatmayı seven dört adam nasıl oluyor da karışıklık yaşanmadan söylüyor derdini? Haşmet Bey çok az konuşuyor, Sunay Bey de çok konuşuyor mesela... - N.Ö: Sunay'ın içindekileri hemen anlatmazsa program bitecekmiş gibi bir hali var. Bazen "artık sus" falan demek zorunda kalıyoruz. Bazen de "Gördün mü? Sunay yine başka konuya çekti konuşmayı" diye dedikodusunu, şakasını yapıyoruz. Yüzüne de söylüyoruz. O da bozuluyor. Bazen de ben ayağına vuruyorum, yanımda oturuyor ya. Sunay çok tatlı, çok iyi, melek gibi bir insan. Bazen çocukluğuna verdiğimiz de oluyor. Ben biraz da böyle bir denge yaratmaya çalışıyorum. Diğerlerinin daha çok konuşması için altyapı hazırlamak gibi bir görev üstlendim.
- Ya Hıncal Bey? - N.Ö: Hıncal Abi son sözü ya da uzun muhabbeti söylemesi gereken adam gibi oluyor tecrübesi nedeniyle. Biz bunu ondan bekliyoruz. Hıncal Abi'nin sözü kesilemiyor mesela. Ama Hıncal Abi yerine Hasan Pulur da olsaydı böyle olurdu. Kimse az konuştum, diye pişman değil ki. Bazen gerçekten 19 dakika Hıncal Abi'nin sustuğu da olmuştur, ama biz bundan rahatsız oluruz. Ama bazen benim 17 dakika değil de 8 dakika konuşsa, dediğim de oluyor. Sonuçta hepimiz tatlı tatlı geçinip gidiyoruz. (Haşmet Babaoğlu içeri girince) Haşmet'i en çok kızlar seviyor çok yakışıklı olduğu için! (O da hemen itiraz ediyor)
- Geri kalanları kim seviyor? - N.Ö: Sunay'ı emekli ev kadınları çok severler. - Haşmet Babaoğlu: Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kadınları da!
- Ya sizi? - N.Ö: Ben zaten hiçbir zaman şöhretli bir TV yıldızı olmamışımdır. Ben yönetmenlik yapan bir adam olarak seviliyorum. Hıncal Abi'nin hayran kitlesinin çerçevesi ise çizilemiyor.
- Siz yaptığınız bu programı tam olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Kültür sanat programı mı, sohbet mi? - N.Ö: "Bir Yudum İnsan"la "90 Dakika" nın izdivacı gibi görüyorum bu programı. Yarı belgesel, kültür sanat muhabbet programı bizim programımız. Editoryal olarak benim hazırladığım yarı belgesel metinler üzerine muhabbet ediyoruz. Yani konuları önceden sadece ben biliyorum. Biraz Haşmet'le telefon diplomasisi yapıyoruz. Bazen de Sunay'la. Birbirimize torpil geçiyoruz. Hıncal Abi hiç bilmiyor konuyu. Bir de devamlı konuştuğumuz konular var. Mesela o hafta gittiğimiz bir filmi konuşuyoruz.
- Gitmeyen olursa ne oluyor? - N.Ö: Fransız kalıyor! Genellikle Sunay gitmemiş oluyor. Ama o Fransız kalmıyor kerata! Fransız kalıyor, ama son anda bir Belçikalılık yapıyor.
- O niye gitmiyor? - N.Ö: Onun vakti yok, oyuncak müzesiyle uğraşmaktan. Biz çok kafa buluyoruz onunla program sırasında, "Çalışmaktan yaşamaya vakit bulamıyorsun. Programın adı 'Yaşamdan Dakikalar'. Yaşadıklarını anlat" diye.
|
|
|
|
|
|
|
|
|