Vicdan ve adalet
Geçenlerde İngiltere'de yaşayan bir dostumla konuşuyorduk. İngiltere'de yılın yayınevi seçilen bir yayıncının bastığı "İki Genç Kızın Romanı" isimli kitabı Londra'nın önemli kitapçılarının raflarında gördüğünde ne kadar mutlu olduğunu dile getirdi. Bildiğiniz gibi, bu roman Perihan Mağden'e ait ve ülkemizde de çok ciddi satış rakamlarına ulaşmıştı. Aynı şekilde Perihan Mağden romancılığı ve özellikle "İki Genç Kızın Romanı" kitabı hakkında İngiltere'de Guardian gazetesi başta olmak üzere, birçok gazetede review'lar yayımlandı. Kitap ve Mağden'in romancılığı hakkında çok olumlu değerlendirmelere yer verildi. İtalya'da da Republica ve diğer önde gelen gazetelerde Perihan Mağden'in romancılığıyla ilgili benzer değerlendirmeler yer almıştı. Bizim gazetelerimizde ise bu olumlu ve hepimizi gururlandırması gereken bu gibi yazılar yerine, Perihan Mağden hakkında farklı nitelikte bir haber yer aldı. Habere göre, Perihan Mağden için Yeni Aktüel'de yazdığı "Vicdani Ret Bir İnsan Hakkıdır" başlıklı yazı nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca "halkı askerlikten soğutma" suçunu işlediği gerekçesiyle 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Perihan Mağden'i romancılığının yanında Radikal'de yayımladığı ve halen Yeni Aktüel'de sürdürdüğü köşe yazılarıyla da tanıyoruz. Bu yazılarında Mağden, şair Lale Müldür'ün benzetmesiyle, gündelik hayatın felsefesine yer veriyor. Hepimizin görüp birçoğumuzun farkına varmadığı ayrıntıları gözlemlemek anlamında sosyolojik, gözlemlediği bu ayrıntıları yorumlama anlamında da felsefi nitelikteki bu yazılarının toplumun çok çeşitli kesimlerinde ve farklı düşünce yelpazelerinde yer alan insanlar tarafından büyük bir beğeniyle okunduğunu yakından biliyorum. Perihan Mağden'i romancılığının yanında, köşe yazarlığıyla da halkımız açısından önemli kılan şey, gerek gözlemlerinde, gerek yorumlarında yansıttığı duyarlılıkların temel bir kaynaktan besleniyor olmasıdır. Bu kaynağın adı "vicdan ve adalet" tir kanımca. Üniversite kapısındaki başörtülü genç kızların maruz kaldığı adaletsizliği de, Şemdinli'de yaşanan hukuksuzluğu da Perihan Mağden'in yazılarında okuyabilirsiniz, cezaevlerinde ölmeye yatanlara karşı kör ve sağır kalan statükoya ve medya establishment'ine yönelik insani karşı çıkışı da... Ama Perihan Mağden bununla yetinmez. Vicdani Retçi Mehmet Ülker'e reva görülen muameleyi de, toplumda her türlü baskıya maruz bırakılan ve adeta katli vacip muamelesi gören eşcinsellere yapılan haksızlıkları da görür, anlar ve karşı çıkar Perihan Mağden. Bir taraftan Semra Hanım ve oğlu Ata ile ilgili en çarpıcı gözlemleri de bulabilirsiniz onun yazılarında, Pınar Selek'e yapılanlar için yüreğinin en derinliklerinden gelen dayanışma ve neredeyse isyan satırlarını da... Emile Zola'nın Dreyfus'a yapılanlar için hissettiği duyarlılık Perihan Mağden'de de vardır çünkü... Aynı kaynaktan beslenen insanlar gibi, Perihan Mağden de tıpkı Emile Zola gibi, olaylara bakışında ve yorumlayışında "vicdan ve adalet" kriterlerine dayanıyor çünkü. Emile Zola bu duyarlılığı karşısında Fransız Genelkurmay Başkanlığı'nın istemi üzerine ceza davasında yargılanmıştı, vatan haini muamelesi görmüştü. Ne var ki, sonuçta "gerçek kazanmıştı." Zola haklıydı, Dreyfus suçsuzdu. Dreyfus'u mahkum edenler suçluydu. Bugün Zola Fransızların onuru olarak Pantheon'da anıt mezarda yatıyor, onu suçlayanların ismini ise hatırlayan yok. Ve Fransa bugün insanlığın evrensel birikiminde bir değer olarak yer alabildiyse, bu, Emile Zola'lar gibi, Jean Paul Sartre'lar gibi "vicdan ve adalet"ten beslenen onurlu aydınlar sayesinde gerçekleşti. Gazetelerin yazdığına göre, Perihan Mağden hakkında 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmış. Türkiye'de de Emile Zola'ların ve Jean Paul Sartre'ların sayısının artmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor şu anda elimizden...
|