Son kullanma...
Malum, "kullanma", siyaset, diplomasi, medya literatüründe tekrar sıcak bir koltuk kaptı. "Erdoğan'ın danışmanı Zapsu"nun ABD'lilere telkini vesilesiyle. "ABD'lilerin kullanması" na müsaadenizle yarın geleyim; bugünü başka bir "kullanma" talimatında ve "tarihi son kullanma tarihi"nde geçireyim. Fatih Altaylı dün "Ulak gazeteci" başlığıyla, bir zamanlar "Askerler sizi başbakan görmek istiyor" diye oradan oraya haber taşıyan bir gazeteciyi, bunun "utanç belgesi" olduğunu yazdı. Açıklayan, bir zamanlar Ecevit'in sağ kolu, Başbakan Yardımcısı olan, Yüce Divan'da beraattan sonra Habertürk'te gazetecilere konuşan Hüsamettin Özkan'dı. (Balçiçek Pamir de o söyleşiyi yazdı.) "Gazeteci Murat Yetkin bir gün, generallerin kendisini başbakan görmek istediğini" söylemiş. Hatta "Gazeteci" ısrar etmiş, Başbakan Ecevit'e gitmişler, Ecevit "Emekliler mi?" diye sormuş, o da "Hayır, görev başındakiler" demiş. Şimdi siz, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu bir cumhuriyet ve demokrasi idrak ettiğinizi; yasama, yürütme, yargı gibi "ayrı" kuvvetler olduğunu, Silahlı Kuvvetler'in teoride öyle bir kuvvet sayılamayacağını, hükümet emrinde bulunduğunu, "Dördüncü Kuvvet" denen gazeteciliğin ise bağımsız kaldığını filan düşünüyorsunuz. Düşünüyor musunuz, hakikaten? Sahi mi, şaka mı yapıyorsunuz, beni işletmeyin!
Bakın o dönemin destanını, kitabını, şiirini, şeyinin şeyini yazsak yeridir. Yemin billah; "Kullanma talimatı" o gazeteci kardeşle sınırlı değildir. Bana kusma gelen, çok köşesinden tiksindiğim, artık dert değil de, sonunda bu yüzden kovulduğum bir dönemdir. O dönem büyük medyasının Ankara temsilcileri... Hemen hepsi aslında nitelikli, yetenekli, bilgili, dirayetli, meslek ahlakından haberdar iyi gazeteciler de oldukları halde, yani öyle kalabilecekleri, onda direnebilecekleri halde... "Kullanma seferberliği"nin gönüllü, gönülsüz piyonları haline gelmişlerdi. İzninizle o dönemin "kullanma silsile ve şeceresi"ni, kabaca (zaten kaba ve adidir) özetleyeyim: "Susurluk fasa fisodur" diyerek Susurluk'un "gittiği yere kadar gitmesi"ni istemeyenler tarafından son kullanma tarihi öne alınarak endazesinden çıkmış Erbakan-Çiller hükümeti çöpe atılırken, medyada kimileri, gazetelerini, köşelerini "kullandırarak" hizmet vermişti. Hâlâ çok itibarlıdırlar. Sık sık demokrasi, bağımsızlık, etik, gazetecilik, liberalizm, AB, piyasa dersleri verirler. Önce Yılmaz, ardından Ecevit hükümetleri "medyaya hizmet"te kendilerini, nasıl deniyordu, "to the drain", yani "lağıma kadar" kullandırmışlardır. Özkan, umarım bunları da, başbakanlıktan çıkmayanları, Meclis kulislerine yapışanları, kendisini gece gündüz "rahatsız" edenleri, DSP, ANAP, MHP gruplarını rehin alanları, oradan oraya haber, talep, taktik taşıyanları da açıklar. Hangi genel yayın yönetmenleri, hangi patron vekilleridir, hangi temsilciler, hangi köşe yazarlarıdır; açıklar. Umarım açıklar da, "ulaklık" gibi bir "gazetecilik utancı"nın tek kişilik oyundan ibaret olmadığı; işin içine uşaklık, yalaklık, lobicilik, fedailik, tehditçilik, ricacılık, şantajcılık gibi nice çirkinliğin, lekenin, rezaletin karıştığını da belgeler. Misal, RTÜK için, Anayasa Mahkemesi Başkanı iken Sezer'i kim sıkıştırmaya kalkmış, kimler tasarıyı evde hazırlayıp partilerin önüne koymuş filan.
Tabii, "kullanan, kullanılır". "Kul" olur. Hükümet de medyayı kullanır. Hangi yazılar, manşetler, kimlerin eline, diline, beline tutuşturulup çıkmıştır; açıklanmalıdır. Bankalarından, aynen burnundan halkalı gibi tutulan medyaya nasıl göbek attırılmış, "hamamda bayılma" taklitleri nasıl yaptırılmıştır; bilhassa "aşırı kullanma"dır. Sonra, lime lime hükümet çöpe atılıp içinden Cem-Özkan-Derviş partisi kotarılmak istenmiş ve çuvallanmıştır. Aktörleri sağdır, inşallah afiyettedir, dediğim gibi hepsi çok itibarlıdır. Burası öyle bir ülkedir. "Brain"ler "drain"e çalışır daha ziyade!
|