Gurbetin çocukları...
Çocuk olmak vardır baharlarda... O zaman daha bir anlaşılır menekşelerin rengi ve kokusu. Çocuk ruhu gibi filtresiz olmak yani... Ne verirse hayat, almak olduğu gibi... Çocukluk, aldığını paylaşmaktır cömertçe... Ölçüsüz, hesapsız... Biz büyüdükçe zengin olur ve fakir kalırız. Büyüdükçe hırslanırız. Zengin çocukları vardır, fakir çocukları da... Babadan-anadan yana talihli... Ya da babadan-anadan kısmetsiz. Lakin, "zengin çocuk", "fakir çocuk" diye bir şey yoktur özünde. Büyümek; "çocukluğun adaleti"ni katleden en büyük kötülüktür. Ama; ne yazık ki büyürüz! Doğa kanunu işte. Boş laf değildir o yüzden, şu "içindeki çocuk" meselesi. İçindeki çocuğu da büyüterek kök salanların yüzü suyu hürmetine durur dünya ayakta. Ve içindeki kötülükleri çocuklarda büyütenlerin yüzünden ümitsizlik boy verir hayatta.
Bu hafta çocukların bayramıdır. İçindeki çocuğu hiç kaybetmediği son nefesine dek besbelli "adam"ın aklına düşüp ilan ettiği bayram günü ve haftasıdır. Bu yıl farklı şeyler söylenmelidir çocuklara dair. "Çocuklarımızı seviyoruz"dan... "Onlar bizim geleceğimiz"den farklı şeyler. Bu hafta çocukları "büyüklerden koruma" haftası olmalıdır. Büyüklerin imal ettiği "falçatalar"dan değil yalnızca... Büyüklerin icat ettiği "kötülükler"den koruma haftası... Ece Temelkuran'ın Diyarbakır izlenimlerinden şu satırları okur musunuz bir daha?
"Büyükler çocukları sokağa mı sürdü gerçekten de" diye soruyorum. "Öyle değil de, yani çocukları alamadılar içeri." Diğeri bir başka ayrıntı veriyor: "Ama ben gördüm, bir adam PKK bayrağını kendine dolamıştı. Sonra özel timi görünce bayrağı çocuğa doladı. Bir kadın ona ne yapıyorsun" deyince, o da "Ona bir şey yapamazlar" diye bağırdı.
"Ama yaptılar" diye devam edip gidiyor yazı. Çocuklar çocuk kalabildikleri zaman, çocuklar çocuk büyüyebildikleri zaman ve ayaklarına ve sırtlarına "kötülükler dolanmadığı" zaman... Ümit yaşayacaktır bizimle...
O nedenle; bu haftanın adı, evet, "Çocukları Büyüklerden Koruma Haftası" olmalıdır. Hatta; öylesine uzak durulmalıdır ki çocuklardan, mümkünse bu yıl çocuklar, bayramı kendi "haller"inde kutlamalıdır. Büyüklerin tasarlayıp planladığı törenlerle değil; kendi dillerinde, kendi gönüllerinde; içindeki çocukla birlikte büyümüş "adam"ın hayal ettiği çocuksu şölenlerle. Mesela... Bu yıl... Büyüklerin "dünyayı" idare ettikleri "masa"lardan ve "koltuk"lardan da uzak durmalıdırlar. Mümkünse... Her yıl; o "tuhaf" seremonilerin yapıldığı dakikalarda, sokaklarda renkli cam bilyelerle oynamalıdırlar. Çocuk kalmalıdırlar hülyalarıyla...
Bizse bu yıl, bu çocuk bayramında; buraların "havasından-suyundan" uzaktaki çocuklarımızla birlikte olacağız. Bu akşam "Siyaset Meydanı"nda "Gurbetin Çocukları" konuşacak. Kim bilir kaçıncı kuşaktan gurbet çocukları. Unuttuğumuz çocuklar. O kadar "uzak"ken; ne kadar "yakın" olduklarını keşfe çıkacağız. "Almanya Acı Vatan"ın 1960'lardaki ilk kuşakları "dede"ler; son kuşaktaki "torun"larını alıp gelecekler yanlarına... Frankfurt'da, bir gurbet akşamında, "acı vatan"ın şimdiki ilk baharında... Menekşelerin rengi ve kokusu sarmışken her yanı, ümidi yaşayacağız belki de, kim bilir... Bir erken bayramı ya da...
|