Gözümüz doysun limonata naneli olsun!
Hey yavrum hey! Kırk yıllık limonata, naneli oldu gönlüme taht kurdu ha! Rüyamda görsem inanmazdım valla. Napayım, limonata seven çocuklardan değildim. Bir de yanına pasta koymazlar mıydı, deli olurdum. Limonata limonata dedikleri, resmen sarı suydu işte. Es kaza bardağın kenarından dökersen (ki çocuksun, dökersin) yapış yapış olurdu elin. Öyle tatlıydı ki, bir çatal pasta, bir yudum limonata derken için bayılırdı valla. Ve fakat artık işler başka, çekiyor canım limonata. Şimdi bizim buralarda bir House Cafe durumu var. Konuya hakim olmayanları düşüneyim ve önce onu çiziktireyim.
HOUSE'DA KAHVALTI! House Cafe önce Nişantaşı Atiye Sokak'ta bir apartman dairesinde açıldı. İsteyen kocaman tahta masanın etrafına oturarak diğer müşterilerle kaynaştı, isteyen koltuklara konuşlandı. Yaz geldi bahçesi açıldı, millet yer kapma yarışı yaptı. Kahvaltısı, pancake'i, armutlu tostu, somonlu salatası ve çok şeker garsonlarıyla reytingleri patlattı. Ünlü-ünsüz, medyadan, şov dünyasından ya da kendi dünyasından herkes buraya aktı. Sonra Ortaköy'e ve Asmalı Mescit'e birer şube daha açtı. Ha bugün, ha yarın da Bağdat Caddesi'ne. Benim favorim Asmalı Mescit'teki olsa da cumartesi hava öyle güzeldi ki, ille de Ortaköy'dekine gidelim, Boğaz'a nazır kahvaltı edelim istedim. Oooo masa bulabilene aşk olsun. Tamam tamam şu yandaki iki kişilik masaya üç kişi sıkışırız. Bakıyorum Ray-Ban'in pilot gözlükleri hala revaçta. Sarışınlara sarı çerçeveli, esmerlere siyah Şu uzun masada da cumartesi cumartesi ceketli-kıravatlı abiler zirvesi var galiba. Aaa! Adam ceketini başına bağladı. Az sonra da sirtaki yapar mı dersiniz? Haa, güneşin alnında kafası yandı tabii. Acayip bir sıcak var.
ÖNCE GÖZ DOYACAK! Arkadaşım solumuzda oturan kadının üzerinde 'H' yazan bej spor ayakkabısının 'Hermes' olduğunu söyledi. Birkaç bin dolarmış, tahminim abla şaşırmış. Oysa ben H'yi görünce Halk Pazarı'ndandır falan zannetmiştim. (Bin kere yaz kızım Ayşe; her sakallı baban değil) Benim gibi beş tane marka bilgisi kıt adam çıksa, kadının dolarları çöpe gitti demektir. Eh hava atacak kimse olmayınca... Ohh yumurta da pek lezizdi. Sıra limonata keyfinde ama bu limonata başka limonata. Naneli! Kocaman uzun bardak düşünün, içinde bol buzlu nane yeşili limonata. Üstünde ince yeşil elma dilimleri ve bir halka limon. Ne kadar basit değil mi? Yazları buna iki tane de kiraz ekleyin. Uzun kamıştan çekin çekin serinleyin. Limonata değil meyve bahçesi mübarek. Öyle bir ferahlık, öyle bir cümbüş, öyle bir duygu ki bir kez tattı mı hep istiyor insan. Yani şimdi yılların limonatası House Cafe nane kattı diye kıymetli mi oldu?. Yoksa önce gözlerim mi doydu? Mesela annelerimiz evleri biblolarla, antika tabaklarla dolduracaklarına limonatamıza iki nane yaprağı, üç kiraz atsalardı daha mı çok sevecektik? Ya da ekmek arası peynir-domates ikilisine kafelerde onca para bayılmamızın nedeni, lezzetinden çok, cici tabaklarda süslü püslü servis edilmeleri mi?. Sanki esasında göz beğendiğinde, gönül tatmak istiyor. Sunumu güzelse yemek bin kat lezzetli geliyor değil mi?
|