kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   News in English
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Gulse Birsel @ SABAH
 
Bu alet hayatınızı değiştirecek!
"Çevremizi tanıyalım"!

"Çevremizi tanıyalım"!

BİZİM gibi "gelişmekte olan" ülkelerde çevre bilinci pek yaygın değildir. Herkes işinde gücünde, "ekmeğinin peşinde" olduğu için, 100 yıl sonra ormanlara ne olacak, 50 yıl sonra tarım alanı kalacak mı, 20 yıl sonra bu koyda kirlilikten denize girilmeyecek mi gibi endişeler pek ciddiye alınmaz. "Küresel ısınma mı, yok yahu, bu kış gayet soğuk geçti, İstanbul'da küresel ısınma yok" tür tüyler ürpertecek kadar cahilce bakış açıları da mevcuttur hatta!
Ancak o "20 yıl sonra", "50 içinde" senaryoları, gün gelip yaşanmaya, hayatı etkilemeye başlayınca insanlar "Vay anasına" derler!
İstanbul'da artık midye yenemememeye başlayınca mesela Ya da maalesef daha vahim gerçeklerde, örneğin Karadeniz'de kanser artınca!
Ya da Tuzla'da gömülü zehir dolu variller, ve bunların ardındaki kanı donduran hikayeler ortaya çıkınca!
Çevrecilerin bar bar bağırmaları, kendilerini oraya buraya bağlayıp eylem yapmaları, bir tür "entel dantel aktivite", "lüks", "batı özentisi hobi", hatta kimi zaman "dış güçlerin teşvikiyle yapılan vatan hainliği, ekonomiye vurulan darbe" olarak algılanır.
Ama ateş düştüğü yeri yakıyor.
Yaklaşık 12-13 yıl önce, çevrecilerin Türkiye'de ortaya çıkıp eylemler yapmaya başladıkları sırada, biz de Aktüel dergisinde bir tür "mizahi eylem" gerçekleştirmeye karar verdik.
Endüstri yanlısı, "çevreci karşıtı" bir "yürüyüş" ve izlenim yazısı olacaktı bu. Mesaj, genel anlamda, "Çevreciler iyidir hoştur, ama bazen de cansıkıcı oluyorlar, gelişimin karşısında duruyorlar, biz de gıcık olduğumuz için, onlara karşı esprili bir eylem yapıyoruz, hadi bakalım" gibi birşeydi. Aktüel ekibinden dört beş kişi, özellikle deri giysilerimizi kuşanıp İkitelli'deki dere kıyısında yürüyeceğiz. Hatta fabrika atıklarının döküldüğü söylenen bu derenin kıyısında piknik yapacağız! Eğlenceli fotoğraflar çekilecek, ve o günün hikayesi gülümseten bir dille kaleme alınacak. Lastik çizmelerimizi giyip, dere kıyısına indik.
Resim pek beklediğimiz gibi değil. Kokudan durulmuyor. Lağım ve karışık kimyasallardan oluşan, dayanılmaz, üstelik genzi yakan, metalik bir koku üstelik. Başladık fotoğraf çekerek derenin içinde yürümeye.
Yürüdükçe fena oluyoruz, birkaç kişi öksürüyor. Derken arada sıçrayarak lastik çizmelerden içeri giren damlalar tenimizi yakmaya başladı.
Sonra daha da fenası geldi. İçinde yürüdüğümüz gökkuşağının farklı renklerinde, kimbilir hangi boyalar ve atıklarla dolu suyun kenarında yaşayan insanlarla karşılaştık.
Çocuklar, bizim birkaç saat zor dayandığımız zehirli suyun kenarında oynuyorlar! Etrafta tavuklar geziniyor. Derenin hemen kenarındaki toprakta sebze yetiştiriliyor, hatta o suyla domatesler biberler sulanıyor!
Planlanandan daha erken bitirdik "pikniğimizi"! Birkaç gün midem bulandı ve genzim yandı. Bacağımda dere suyunun sıçradığı birkaç noktanın kızarıklığı ve kaşıntısı da ancak ertesi gün geçti! Planladığımız haberi, daha farklı bir açıyla yazdık. Neredeyse o dalga geçtiğimiz "çevreci bakış açısıyla"!
Belki de aynı anda, şu ana kadar sağlığımıza ne kadar zarar verdiğini kestiremediğimiz variller de Tuzla'ya gömülmekteydi. İlkokuldayken "Çevremizi tanıyalım" dersleri vardı. Mesela Beşiktaş'taki ilkokulların öğrencileri, Beşiktaş'ın tarihini, özelliklerini öğrenirlerdi.
Bence Türkiye'nin "Çevremizi tanıyalım" dersi çok geç kaldı.
"Entel dantel bir hobi", bir "lüks" gibi görülen çevre konusunu gündemin ilk sıralarına yerleştirip, orada tutmak lazım. Yoksa zenginleşmek, büyümek falan da bir işe yaramayacak.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Çoklu kişiliklerim ve ben!   / 09-04-2006
 Tanrıkent!   / 02-04-2006
 Ölürsem kabrime gelin!   / 26-03-2006
 Failatün failün!   / 19-03-2006
 Radyo Günleri!   / 12-03-2006
 Eurovision'da "yıldızımız bol olsun" Ne demekse!   / 05-03-2006
 Çalışan kadının vicdan azabı!   / 26-02-2006
 Kıyamete kaç yıl kaldı?!   / 19-02-2006
 "Ya popçu ya topçu" meğer iyi günlerimizmiş!   / 12-02-2006
 Bilimsel gerçek: 'Türküz, bize bir şey olmaz!'   / 05-02-2006
REHA MUHTAR
Erkek egemenliğinde kadın parmağı...
Hayatı...
EMRE AKÖZ
Kişisel din olur mu?
Sosyal, siyasal, kültürel...
MAHMUT ÖVÜR
Bunlar da devletin 'ur'ları!
Türkiye'de siyasi irade...
HINCAL ULUÇ
Operadaki Hayalet.. Ve kadınlar!..
Opera'daki Hayalet,...
GÜLSE BİRSEL
Bu alet hayatınızı değiştirecek!
Geçen akşam, bir...
Düğümü Rüştü çözdü: 5-3
Düğümü Rüştü çözdü: 5-3
Fenerbahçe, gelecek hafta ligin düğümünü çözmesi beklenen G.Saray...
Hoparlörden terör anonsu
Hoparlörden terör anonsu
Maç sonu, stat hoparlöründen "Lay lay Kanarya olamazsın şampiyon"...
Millet sizi affetmez bunu sakın unutmayın
Cumhurbaşkanı Sezer'in irtica, kadrolaşma, yargıda siyasallaşma...
İran'a nükleer gözdağı
Türkiye, kitle imha silahlarına karşı 57 ülkenin davet edildiği bir...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu