kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   News in English
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Mehmet Altan @ SABAH
 

Türkiye aslında 26 yaşında...

Pazartesi günü Turgut Özal'ın on üçüncü ölüm yıldönümü.
Bunu kim nasıl okur bilemem ama sosyolojik açıdan bakıldığında iki Türkiye var: Turgut Özal öncesi Türkiye ve Turgut Özal sonrası Türkiye.
Turgut Özal öncesi Türkiye bizim gençliğimizin Türkiyesi'ydi.
Nüfus çoğunluğunu köylünün ve esnafın oluşturduğu Türkiye'de o dönemler vitrinin önünde oturan etkin bir orta sınıf vardı.
O orta sınıf, devletin bürokrasisi etrafında mevzilenmiş bir zümreydi. Elit bürokratlar, üniversite hocaları, aydınlar.
Devletin piyasanın önüne geçtiği, bürokrasinin halinin vaktinin daha iyi olduğu, bürokratik çember etrafında kümelenmiş olanların orta sınıfı temsil ettiği, daha eğitimli, daha nitelikli ancak geçimini devletin göletine bağlamış bir kesim.
Toplumun belki de en etkili kesimiydi.
Nasıl etkili olmasınlar?
En büyük ekonomik gücü devletin oluşturduğu, ciddi bir burjuva sınıfının bulunmadığı en geniş kesimini de köylü ile esnafın oluşturduğu bir ülkede, okumuş, yazmış, Batılı, Osmanlı'nın Sarayı'ndan miras kalmış dar ama güçlü bir grup...
Herkes, Türkiye'yi onlar sanırdı.
Cumhuriyetin köylülere Çankaya civarında dolaşmayı yasakladığı, Türkiye'nin gerçek yüzünün kırsala hapsedildiği ve buna izin veren bir nüfusun yaşadığı bir Türkiye.
Piyasa kavramı yoktu. Rekabet yoktu. İhracat yoktu.
Laik ve Kemalist modern Türkiye ve onu sırtında taşıyan devlet kökenli orta sınıf vardı.
Her şeyi onlar belirlerdi. Osmanlı'nın ilmiyesi onlardı. Osmanlı'nın seyfiyesi de onlardı.


24 Ocak kararlarıyla "mertlik" bozuldu.
Fiyatların belirlenmesinin piyasaya bırakılması kararlaştırıldı.
Devlet bürokrasisinin yerini artık piyasada koşuşturanlar alacaktı.
Devlet etrafında kümelenenler ne rekabete, ne piyasaya, ne de üretime dönüktü.
Tüm kurallar değişti.
Dünün elitleri bugünü ve gidişatı hiç beğenmiyor. Zarafet kayboldu. Atatürkçülük eskisi gibi değil. Türbanlılar çoğaldı. Hatta kandil gecelerinde camilerden naklen yayınlar izlenme rekoru kırar oldu.
Memurlar ve geçimini devlet çeşmesinden sağlayanlar fakirleşti.
Tiyatrolar kan kaybetti. Şiir yok oldu. Klasik müzik buharlaştı.
Köşklerin yerini apartmanlar almakla kalmadı, her dairenin önünde topuğuna basılmış ayakkabılar topluluğu oluştu.
Sanki Türkiye yuvarlandı.
Türkiye yuvarlandı sananlar Türkiye'yi 83 yaşında sanıyor.
Halbuki 24 Ocak 1980'deki piyasanın inşasını temel alırsanız bugünkü Türkiye henüz 26 yaşında.
Nüfusun artmadığı, köylülerin Anadolu'ya hapsolduğu, esnafı aydınların gölgelediği bir Türkiye vardı ama gerçek değildi.
Turgut Özal o suni vitrini kırdı.


Kırdı ama yerine de derli toplu bir vitrin yapılamadı.
Ancak 26 yılda da yapılamazdı.
Piyasa ekonomisinin kültürünün oluşması için bile dört kuşak gerekir.
Şimdi eskileri yaşamış olan bizler gibilerin şaşkınlıkla izlediği gerçek Türkiye var karşımızda.
Köylülerin Ankara'dan kovalanmadığı, rekabetin arttığı, üretimle birlikte vahşetin de çoğaldığı, toplumun gerçek yüzünün saklanamadığı hareketli ve hırslı bir Türkiye.
Ortalama okul yılının dört olduğu, burjuvazinin parçası sayılan sanayicinin zehirli atığını Tuzla'da toprağa gömdüğü, başlık parasının hala sorun olduğu Türkiye.
Kimileri burayı 83 yaşında sanıyor. Gerçek olmayan o rötuşlu resmi arıyor.
Diğerleri de 26 yaşında elini ayağını henüz kullanmayı bilemeyen, hışırlığını ve hırtlığını üzerinden atamamış, kendini yeni yeni yetiştirecek olan Türkiye gerçeğini görüyor.
Bu kadar geç bırakılmış bir toplumdan, daha farklı ne beklenebilirdi ki?
Cumhuriyetin doğumundan Turgut Özal dönemine kadar "sera çiçeği" gibi suni bir ortamda yaşatılan Türkiye gerçek hayatla ve oksijenle temas edince...
Bir kısmı ürkütücü bir hızla serpilip gürbüzleşerek boy attı, bir kısmı da çürüdü.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Öğretmenler memur mu entelektüel mi?   / 10-04-2006
 Biz şahiniz, yok birbirimizden farkımız...   / 08-04-2006
 Küreselleşme ve liberalizm   / 03-04-2006
 Irkçılık...   / 01-04-2006
 Şimşon   / 27-03-2006
 Şemdinli'de bombaları kim atmıştı?   / 25-03-2006
 Yirmi bir küresel zengin...   / 20-03-2006
 Hışırlık barometresi   / 18-03-2006
 Ben acemi erdim herhalde ondan...   / 13-03-2006
 Tabular kırılırken gürültü çıkar...   / 11-03-2006
YILMAZ ÖZDİL
Hutbe...
Hükümet, yeni bir uygulama başlatıyor.
MEHMET BARLAS
"Çağdaş olalım" diyerek çağdışı...
FATİH ALTAYLI
Ya süreç tersine dönerse
PKK terörü taban kaybetmesine...
ERDAL ŞAFAK
Var mı tanıdığınız?
"Ekonomi bilen, toz...
MEHMET ALTAN
Türkiye aslında 26 yaşında...
Pazartesi günü Turgut...
'7'nci madde devreye girsin
Rice, "Uranyum zenginleştirmeye devam edeceğiz" diyen İran'ı askeri...
Rumsfeld'e karşı kazan kaldırdılar
ABD ordusunun eski generalleri: Savunma Bakanlığı'ndaki kötü...
Erken uyarı sistemi
Erken uyarı sistemi
Galatasaray, 1998'den sonra Kadıköy'de oynadıkları derbilerin...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu