Saloon, Bistro 33 ve Buz...
Kadıköy mekânlarını gezerken, için için onları İstanbul mekânlarıyla karşılaştıracağımın farkındaydım... Hani insan turist olarak Londra'ya, Paris'e ya da diyelim Lahey'e gider... Eğer oralara daha önce çok gitmemişse, ilk girdiği yerleri hemen kendi yerleriyle kıyaslar... 'Bizde pizzayı şöyle yaparlar, bak burada böyle' der... 'Bizde şarapların fiyatları şu kadar, bak burada bu kadar' der... Ben de Kadıköy mekânlarına girer girmez, mekânlardaki hayatları incelemeye başladım... Pizza veya şarapta farklılık olamayacağına göre, esas farklılığın olduğu yere, yani hayatlara yöneldim. Kadıköy'ün en in mekânlarından Suadiye Bağdat Caddesi'ndeki Saloon'a girdiğimde anladım ki Kadıköy bölgesi, İstanbul'un Avrupa yakası kadar arsız değildir. Daha mütevazı ve sempatiktir... Akşam saat 20.30'da masalarda aileler, hatta çocuklar bile vardır.
*** O saatlerde, İstanbul'un eşdeğer mekanlarında değil çocukları; karıkocaları bu tip bar-bistro yerlerde beraber görmek mümkün değildir... Eşler bile ayrı ve kendi arkadaş gruplarıyla takılırlar bu saatlerde bistro-bar tipi yerlere... Masalarda karı-koca ve çocuk görmek kebapçılarda bile mümkün değildir Avrupa yakasında bu saatlerde... Hayat daha megapol yaşanır o yakada... Kadıköy, bistro-bar kültürünü bile kendi aile sınırlarının içine çekmiş görünmektedir... Masalar dolsa da masalararası konsomasyon sürmemektedir... Her masa, kendi halinde kendi mütevazı çerçevesinde, sürdürmektedir sohbetini... Saloon isimli bistro-barın sadece bir orta masası, barda tanışmayı da sağlamaya uygundur. O geniş masanın trafiği dışında, masalar arası trafik hiç işlememektedir... Oysa öteki yakanın in bistrobarlarında kimin kiminle hangi masa aralığında karşılaşacağı kesinlikle belli değildir... O saatlerde Avrupa yakasındaki bistro-barlarda sanki herkesi kapsayan bir kokteyl verilmektedir... Herkes herkesle tanışmakta, herkes herkesle tanışabilecek mesafede bulunmaktadır... Saloon'un yemekleri de, Erenköy'deki Bistro 33'ün yemekleri ve servisi de mükemmeldir... Hani batıda çok görülen büyük mahalle barları vardır... İnsanlar keyiflerine göre gelir, eğlenir, sohbet eder, hoşça vakit geçirir ve gider... Bu mekânlar da öyle mekânlar... Hiçbir zaman New York'un Sex and the City'sindeki tıklım tıklım yaşayan arsız mekânlardan değiller. Sıcaklar, sempatikler ve romantikler...
*** Bu bölgede yaşayan insanların hayatlarına endeksliler. Onların tarzlarını sürdürmekteler... Kadıköy her halükârda İstanbul denilen büyük cangılın, halen nispeten dışında kalan bölgesidir... Geçen hafta dedim ya, Jersey gibi kendi halindedir... Tarzı daha yavaş, sindirimi daha rahattır... Uçuk kaçığı daha bir azdır... Kadıköy'ü bana bir gecede yaşatmaya çalışanlar; Bistro 33'den sonra, üçüncü durak olarak Göztepe'de Buz Bar'a götürdüler... Gece saat 24'e geliyordu... İşte orada, Kadıköy ilk kez felaket hareketlendi... Bir anda kendimi Ortaköy'de Reina'da zannettim... Gençlik Buz Bar'dan fışkırıyordu... Müzik kulaklarda çınlıyordu... Müthiş bir enerji, Avrupa yakasındaki gibi, insanı hareketlendiriyordu... Gece 24'ten itibaren, Kadıköy de muhafazâkarlığı bırakıyor, gecenin özgürlüğüne yelken açıyordu... İlginçtir... Nişantaşı'ndaki Buz Bar'da olmayan çok şey, Göztepe Buz Bar'da olmaktadır... Göztepe'deki Buz Bar, Reina'nın Asya yakasındaki haline tekabül etmektedir... Gençlik Reina'ya gitmeden, Buz Bar'da aynı şekilde eğlenmektedir... Göztepe'deki Bağdat Caddesi, müthiş müzikle gümbür gümbür inlemektedir... Kadıköy'de hayat o saatte Göztepe'de şekillenmektedir... Bir gecede, üç mekân... Bir Kadıköy deplasmanı gecesinin hoşluğunda geçirilen Kadıköy saatleri... Sıcak, sempatik ve romantik mekanlarda başlayan bir Kadıköy gecesinin yarısından sonra, başlayan hareket... O hareket benim için daha fazla felaket olmadan, dönmek lazımdı İstanbul'a... Dönerken Asya'dan Avrupa'ya... Şükrettim Allahıma... Yaşadığım için iki kıtada... Üstelik dünya incisi İstanbul'da...
|