Kaplumbağa ile fındık kıracağı
Pazartesi günü, gazetedeki masama Aslı adında bir kadın geldi. Erkeklerin bakmaktan hoşlandıkları türden bir kadındı. Kıvır kıvır, yüzüne dökülen sarı saçları ve zaman zaman yeşile çalan ela gözleri vardı. Çabuk kaynaştık. Bana yedi yıldır görmediği sevgilisi Ömer'den bahsetti. Ömer'in bu ela gözlere 'bal damlaları' dediğinden ve sonra o gözleri nasıl kan çanağına çevirdiğinden... Aslında o sabah amacı bana gelmek değilmiş. Ancak sabah işe giderken otomobilini bir çöp kamyonuna çarpınca servise gitmek zorunda kalmış. Ve serviste kimi görmüş bilin bakalım? Bu ela gözleri kan çanağına çeviren ve yedi yıldır görmediği eski sevgilisi Ömer'i...
KİTAP KILIĞINDA GELDİ Neyse uzatmayacağım; bu Aslı arkadaşımız masama Aslı kılığında gelmedi. Kitap kılığında geldi. Hande Altaylı'nın 'Aşka Şeytan Karışır' isimli kitabının içinde! Hayatım zaman zaman şok edici zik zaklar çizmeseydi, bugün bu kitap sadece Fatih Altaylı'nın eşinin yazdığı bir kitap olacaktı benim için. Ancak Fatih Altaylı henüz patronum değilken, onunla otomobil sayfaları hazırlıyorduk. Ve ben her perşembe, karga kahvaltısını yapmadan Altaylı Hanedanı'nın evinde buluyordum kendimi. Yaklaşık üç ay boyunca Hande ile kahvaltı arkadaşı olduk. Önceleri sabahları korkuyordum ondan. Lakin insanlarla iletişim kurabilir hale gelmesi için uyanmasını müteakip 40 gün kırk gece kahve filan içmesi gerekiyor. Ama sonra onun bu sabah durumunu normal karşılamayı öğrenince gayet eğlenceli bir diyaloğumuz oldu. (Karşılıklı saygı ve sevgi diye başlayan bildik cümle...)
AKLA ZARAR FİKİRLER... O sıralar bu kitap üzerinde çalışıyordu. Ve çok heyecanlı idi. Her kahvaltıda, kitabın baş kahramanı Aslı üzerinde deneyeceği yeni yöntemler üzerinde uzun entelektüel muhabbetler ediyorduk. (Hayır entelektüel filan değildi. Basbayağı geyik yapıyorduk. Ama insan şimdi yazar olmuş bir arkadaşından bahsederken ister istemez havaya giriyor biraz!) Akıllara zarar fikirleri vardı. Haberim yayına hazırlandığı sırada henüz kitabın 5'inci bölümünde olduğum için bu fikirleri kitaba koyup koymadığı konusunda bir fikrim yok. Ancak okuduğum kadarı ile Hande çok doğru bir iş çıkarmış. Uzun, bayıcı aşk ve meşk betimlemelerine girmemiş. Olayları, arkadaşlarımıza anlatırken ağdalaştırdığımız gibi değil, yaşarkenki yalınlığı ile yazmış. Baş karaktere tip olarak benzemiyorum. Ama yalnızlığı, evini herkese açmaması, duyguları ile olan bazı problemleri kendime çok yakın buldum. (Ne yapacaktım? Tabii ki kitabın baş kahramanını kendime yakın bulacaktım. Belli ki kitapta en büyük aşkı o yaşayacak!) Bir de Hande'nin kitabın arka kapağına koyduğu fotoğrafı biraz yadırgadım. Çünkü ben onu sabahları en naturel (Saç baş darma duman, gözler patlak patlak, tercihan asık suratlı, üzerinde eşofman) haliyle görmeye alışmışım. Böyle güleryüzlü, muzip bakışlı hali ilginç geldi. Yine de bir şeyi merak etmeden duramıyorum: Handeciğim, kaplumbağa ve fındık kıracağı ile ilgili sahneyi kitaba koydun mu?
|