Diyarbakır Sendromu
Bardağın dolu tarafıyla ilgilenen var mı? Varsa, bu satırların devamını okumayı sürdürün lütfen. Diyarbakır ve Güneydoğu'nun diğer illerinde başlayan olaylar kuşkusuz tatsız ve yalnız Türkiye değil, her tür demokratik rejimi çileden çıkartacak nitelikte. Benzer olaylar Fransa ya da başka ülkelerde olduğunda, kamuoyu önderleri aylarca tartışıyor: Nerde hata yaptık? Daha mı sert davranmalı? Çok yumuşak davranarak taviz mi vermiş oluyoruz? Ancak bölgeden gelen haberlerde " iyimser " olmayı gerektirecek önemli bir boyut da var. O da bölge halkının büyük çoğunluğunun PKK güdümündeki bu gösterilere katılmadığı, hatta Diyarbakır ve Batman gibi yerlerde esnaf ve kent sakinlerinin bu olaylardan rahatsız olduğu. Sayıca bakarsanız, bu illerin hiçbirinde yaşananlar ciddi kalabalıkları içermiyor. Bir kaç bin işsiz genç, şu ana kadar oyunu yüzde 6'nın üzerine çıkaramayan DTP kadroları ve angaje aktivistler, Türkiye sınırlarında yaşayan Kürt kökenli vatandaşları temsil etmiyor. Aynı Nevruz olaylarında olduğu gibi bu hafta yaşanan isyan provaları da PKK'nın yükselen değil düşen gücünün göstergesi. Demokratikleşme, AB reformları ve en son Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır açılımı sonrasında Türkiye'de yaşayan Kürtlerin kimlik ve insan hakları talepleri büyük ölçüde karşılanmış durunda. Peki ya sokaktakiler? Onlar ise yalnızca PKK güdümündeki "siyasal kürtçülük" akımının temsilcileri. Bu durum, kitlelerin PKK'dan uzaklaşma isteği, iyi haber. Ankara'daki üst düzey yetkililere bu kadar olaysız geçmiş, örgütün meydanlarda yaptığı af talebine kimse aldırmamışken, neden PKK birden bire insanları sokağa dökmeye çalışıyor?" diye soruyorum. " Sert müdahale istiyorlar. Kan aksın, olaylar aylar sürsün, arada bir kaç çocuk ölsün, yabancı basının ilgisi Türkiye'ye yönelsin, sokağa dökülenlerin sayısı böylece büyüsün istiyorlar " cevabını alıyorum. Yani örgütün amacı, güvenlik güçleri ve askeri serinkanlı tutumundan caydırmak. Oysa devlet mekanizması iyi bir sınav veriyor. Muhalefet ve medyada yükselen ve her geçen gün karşı koymanın daha da güç hale geldiği "Asıııın bunlarıı!" naralarına rağmen, güvenlik güçleri sağduyulu davranmaya devam etmek zorunda. Çünkü aksini yapmak, antidemokratik bir terörle mücadele yasası getirip "Ben senden daha şahinim" yarışına girmek, tipik Türk usülü " Pire için yorgan yakmak " olur. Bu olaylar, Türkiye'de demokratik açılımlar olduğu için, AK Parti iktidarda olduğu için Başbakan Diyarbakır'a gittiği ya da resmi ağızlar korkmadan "Kürt sorunu" diyebildiği için olmuyor. Kendimizi kandırmayalım. Benzer olaylar, ve çok daha kötüleri, ANAP, DYP ve CHP'li iktidarlarda da oldu. O zaman terörle mücadele yasalarının "en kralı" vardı! Kırk yılın başında devletin doğru bir staretjisi var : Kürtleri kazanıp PKK'yı izole etmek, kimlik meselesini çözerek PKK'yı marjinal bir "Kürtçülük akımına" hapsetmek. Güney sınırımızda Kürt devleti kurulma aşamasındayken, yapılabilecek en rasyonel şey bu. Şimdi bu mantıklı politikayı popülizme kurban mı edelim?
|