|
"Ey öfke, korku ve öç ustaları"
|
|
Televizyonda "naklen savaşlar"ı izlerken çoğumuz iyimserliğimizi korumaya çalışıyoruz. Artık geleceğin belirsiz olduğunu düşünmek bile iyimserliğin dik alası.
"Yaşadığımız çağda iyimser diye kime derler? Geleceğin belirsiz olduğunu düşünene derler." Bu söz, Russel Crouse ile Howard Lindsay'in bir oyunundan alınma. Televizyonda "naklen savaşlar"ı izlerken çoğumuz iyimserliğimizi korumaya çalışıyoruz. Öyle bir duruma geldik ki geleceğin belirsiz olduğunu düşünmek bile iyimserliğin dik alası. Arjantinli şair Juan Gelman'ın deyimiyle, "öfke, korku ve öç ustaları", iyimserlik sınırını nerelere çekmiş...
Bir kenara başka sözler de not etmişim: "En iyisi, savaşı yitirip barışı kazanmaktır." (Bob Marley) "Şiddet karşıtlığı fiyaskodur. Daha büyük fiyasko ise şiddetin kendisidir." (Joan Baez) "Orduya katıl, dünyayı gör, ilginç insanlar tanı ve onları öldür." (Savaş karşıtı slogan)
"Devletin bütün hazineleri içinde en değerlisi, yurttaşlarının canıdır." Bu sözü de Stalin söylemişti. 1937 Aralık'ında. Bir kaç gün sonra bürokratlarından Nikolay Yezhov'dan şöyle bir not almıştı: "Yoldaş Stalin, Ekteki dört listede adları belirtilen kişilerin yargılanmaları konusunu onayınıza sunuyorum. Liste No. 1 (General) Liste No. 2 (Eski askeri personel) Liste No. 3 (Eski NKVD personeli) Liste No. 4 (Halk düşmanlarının eşleri) Hepsinin birinci dereceden suçlu görülerek cezalandırılmasını diliyorum. Yezhov" "Birinci dereceden suçlu görülmek"in anlamı "kurşuna dizilmek"ti. Stalin 12 Aralık 1937 akşamı geç vakitlere kadar çalıştı, 3167 ölüm cezasını onayladı. Sonra sinemaya gitti.
Fernando Gordillo Cervantes, 27 yaşında ölmüş Nikaragualı bir şair. "Ölüler" adlı kısacık bir şiiri var: "Ölüler güç verecekler silahına savaşçının, kitlelerin sesine, köylünün sabanına. Ölüler... Ölülere kim güç verecek peki?" Gazetede ABD'li baba, oğlunun fotoğrafını göstererek Bush'a "Benim tek oğlumdu" diyordu. Ona kim güç verecek peki?
Kostümcü (The Dresser) filmini izlemiş miydiniz? İzlemediyseniz, Peter Yates'in yönettiği, Albert Finney ile Tom Courtenay'in unutulmaz oyunlarıyla sinemanın "en iyileri" arasında yer alan filmi kollayın derim, belki televizyonda ya da DVD'de yakalarsınız. Yıllar önce seyretmiştim Kostümcü'yü. İki sahne beni çok etkilemişti. Biri, Finney'in treni durdurması... Öteki ise... İkinci Dünya Savaşı yılları. Askere gidemeyen yaşlı ya da sakat oyuncular tiyatro yapmayı sürdürüyor. Finney'in topluluğu da Shakespeare oyunlarıyla kent kent dolaşıyor. O arada İngiltere bombalanıyor. Yıkıntılar arasında yaşlı bir adamla karısı. Harabeye dönmüş evlerinin önünde, çaresiz, oturuyorlar. Finney yaklaşıyor onlara. Ve o akşamki temsil için cebinden çıkardığı tiyatro davetiyesini uzatıyor. Bombalar altında sanatı sürdürmek. Cephelerde çarpışırken oluyordu. 1940'ların "topyekun savaş" ında da oldu. (O "topyekun" idiyse şimdiki nedir?) Evet, şimdi? Irak'ta ol da tiyatro yap bakalım. Olsa olsa, bireysel sanatın kanatları altına girer, iki şiir karalar ya da bir şarkı bestelersin, o kadar.
Son söz Albert Einstein'dan: "Benim savaş karşıtlığım, herhangi bir entelektüel kuramdan kaynaklanmıyor; zulmün, alçaklığın her türüne karşı duyduğum derin nefretten kaynaklanıyor." Bu kadar basit. Iraklı ağlayan çocuğun gözlerine ya da nereden, niçin geldiklerini kısa cümlelerle anlatmaya çalışan ABD'li tutsak askerlere bakarken, ne gibi entelektüel kuramlar üretebilirsiniz...
SAVAŞMAK İÇİN KAMERAMAN BEKLENMİŞTİ İlk Irak Savaşı'nı kim unutur! Televizyonlar savaşı neredeyse baştan sona "canlı" yayımlamıştı. Ama CNN'in patronu Ted Turner, bir gece komutan "Çöl Ayısı"na gidip de "Saldırıyı yarın sabaha erteler miydiniz? Kameramanlarım hazır değil. Üstelik karanlıkta istediğimiz görüntüler iyi çıkmıyor," dese ne yanıt alırdı acaba?
1914. Meksika'da devlet güçleriyle Pancho Villa arasında büyük bir savaş vardı. Mutual Film Corporation, bu olanağı kaçırmak istemiyordu. Şirketin yetkilileri ABD'den Meksika'ya gittiler, Pancho Villa'yı bulup onunla bir anlaşmaya vardılar. Anlaşmaya göre, Pancho Villa başka hiçbir şirketin film çekmesine izin vermeyecekti. Ayrıca, çarpışmaların gün ışığında, teknik ekibin uygun gördüğü zamanlarda yapılmasına da özen gösterecekti. Sözüne sonuna kadar bağlı kaldı Pancho Villa. Hep gündüzleri çarpıştı. Günün birinde, Ojinga kentine saldıracağı zaman, kameramanın gelmediğini söylediler. Meksikalı devrimci uzun süre kameramanı bekledi. Sonunda kameraman geldi, yönetmen, "Motor!" dedi, saldırı başladı. Mutual da bu önemli çarpışmayı baştan sona filme aldı.
|