|
|
Detoks biter, çilesi bitmez!
Offf, insana ağız tadıyla bir detoks yaptırmıyorlar canım. Üç günlük detoks kampı burnumdan geldi valla. Detoks niyetlilerine duyurulur; ya tümden hayatınızı detoks edeceksiniz ya da sinirden tırnaklarınızı yiyeceksiniz. Hani geçen hafta Antalya'da mis gibi detoks kampına gitmiştim, vücudumu dinlemeyi öğrenmiştim, dönüşte de aynı şekilde beslenecektim ya. Nerdee? Dost-arkadaş diye koynumda yılan beslemişim meğer. Ahh ah! Bir haftadır, böyle her yediğim lokmayı saymalar, salata otlamama, zeytinyağlılarıma burun kıvırmalar, bitki çayı içince yüz buruşturmalar falan. Detoks savaşçıları mübarek. Kardeşim detoks benim detoksum size ne değil mi? Banın kızarmış patatesinizi ketçaba bulaşmayın detoksluya.
NE YERSEN OSUN... Zaten her şey sevgilimin kamp dönüşünde beni havaalanında karşılamasıyla başladı. Adam meğer hazır yakındayken Kaşıbeyaz'da kebapları gömeriz hayaliyle gelmiş. O diyor "Kaşıbeyaz", ben diyorum "detoksuma uymaz, nayır nolamaz..." Bu ne biçim detoksmuş, ben de diyet delisi kadınlara benzemişim, kampta uyurken beynime bir çip mi yerleştirmişler, ayy hiç çekilmezmişim, "Onu yemem bunu yemem" dersem bu yaz nasıl geçecekmiş. Yani şimdi İzmir'e giderken yolda Yasa'dan mantı da mı yemeyecekmişim... (vah vah vah) "Ay hiç yemez olur muyum, ne alakası var" diyorum dinletemiyorum. Sonra geçen akşam eve geldim, yaktım dört bir yanda mumları, açtım Digiturk'un New Age müzik çalan kanalını, aldım elime canım arkadaşım Ahmet Tulgar'ın süper kitabı 'Volkan'ın Romanı'nı okuyorum. Zıır kapı, manita! Halimi görünce yerlerde yuvarlanıyor. Bu ne halmiş? "Detoks hali şekerim beğenemedin mi? Ne yersen osun ya, ot yiyorum buyum işte!" Amaaan, arkadaşlarım da sevgilimden farksız hani. Kızlar önce pek merak ettiler "Hadi anlat, anlat" dediler. Ben de anlattım. "Önemli olan ne yemek istediğiniz değil, vücudunuzun neye ihtiyacı olduğudur" tonunda cümleler kurdum. Bol bol bitki çayı içtiğimi, beyaz unlu şeyleri tercih etmediğimi falan söyledim. Heveslendiler!
YALNIZ KALIYORSUN! Aaa! sonra haftasonu geldi, Lucca'ya Salomanje'ye falan yemeğe gidildi. Ay bana bir surat bir surat sormayın. Bizimkiler köfte, makarna, hamburger yiyor, ben zeytinyağlı fasulye sipariş edince kıyamet kopuyor. Zırt pırt bitki çayı hüpletmemse en büyük dalga konuları. Bana inat Mojitoları (limonlu, tekilalı, şekerli, taze naneli bir içki) tokuşturuyorlar. Sonunda çıldırıp teslim bayrağını çekeceğim valla. Zaten yemek yemeği çok sevenlerdenim, bir de bu kadar baskı nereye kadar? Mantıya ekmek banmam yakındır a dostlar. Yalnız şunu merak ediyorum; beslenme şeklimiz neden hayatımızı bu kadar etkiliyor? Kekine ortak olmak istemediğimiz zaman en yakın arkadaşımız niye kızıyor? Artık kebaba, hamburgere çok sık yüz vermeyeceğinizi anlayan sevgilinizin neden tüm keyfi kaçıyor? Artıııı; neden en güzel anlarımızı bol kalorili yemekler süslüyor? Ve neden diyete kafayı takınca, sossuz kepekli makarna tadında oluyoruz ve yapayalnız kalıyoruz? Neden? Neden? Neden?
|