| |
Şimşon
Şimşon, bizler tarafından Samson olarak bilinir. Samson, İsrailoğulları'nın efsanevi gücüyle tanınan savaşçı kahramanıdır. Serüvenleri Eski Ahit'te anlatılır. Kudüs yakınlarındaki çiftliklerinde çalışırken Samson'un annesiyle babasına görünen bir melek doğacak olan çocuklarının Tanrı'ya adanmış kutlu bir kişi olacağını müjdeler. Bu, doğacak çocuğun "saçını kesmeyeceği, şarap içmeyeceği, ölüye el sürmeyeceği" ve kendini ant içerek tüm varlığıyla Tanrı'ya adayacağı anlamına gelir. Samson olağanüstü güçlüdür. Bir aslanı elleriyle parçalar, Gazze kentinin kapılarını söker.
Samson, İsrailoğulları'nı yabancı egemenliğinden kurtarmaya çalışan bir önder olarak anılır. Ancak andını Timna kentinde gördüğü bir kızla ziyafet düzenleyip eğlenerek bozar. Gönül maceraları devam ederken Sorek Vadisi'nde İsrailoğulları'nın düşmanı sayılan Filistinli bir kıza, Delila'ya aşık olur. Delila, onun "gücünün uzun saçlarından kaynaklandığını" öğrenir. Uykudayken Samson'un saçlarını keser ve onu Filistinliler'e teslim eder.
Uzun zamandır kiminin Şimşon, kiminin Samson diye bildiği bu efsaneyi düşünüyorum. Çünkü, gücünü saçından alan Samson ile AK Parti iktidarı arasında bir benzerlik kuruyorum. Nasıl bir benzerlik? Bakıyorum, AB konusunda sinerji yaratacak bir gelişme yoksa, AK Parti Hükümeti ya patinaj yapmaya başlıyor ya da krize giriyor. Müzakere süreciyle birlikte, AK Parti toplumun AB heyecanını yönlendirecek enerjiyi yitirdi. Tarama sürecinin hiçbir noktasından kamuoyunu haberdar etmeyen, sürecin gerektirdiği iç ve dış adımları iştiyakla atmayan bir görüntü, içerdeki siyasal çalkantıyı kabarttı. AB'yi gündemde tutamayınca iktidar çalkalanmaya başlıyor. Aynen saçını kaybedince gücünü de kaybeden Samson gibi.
AK Parti iktidarının bugüne kadarki büyük performansının ve başarısının temelinde AB sürecini büyük bir azimle gerçekleştirmesi yatıyordu. Yeryüzüyle ilişkilerini ağırlaştırır ağırlaştırmaz, Merkez Bankası Başkanı'nı atamada bile zorlanır hale geldi. Aslanları parçalayıp, Gazze'nin kapılarını sökecek gücünü yitirip içerde statükonun eline düştü. Belli ki, bocalama ve iktidarsızlaşma sürecini biran evvel kesmek istiyorsa, hükümetin AB sürecine hızlıca toplumu da katması, kamuoyunu bilgilendirmesi, bir önceki heyecanı körüklemesi gerekmekte... AK Parti iktidarı diyorum ama aslında tüm AB'den yana olanların müzakere sürecinin gidişatına el koyması, olup biteni daha yakından izlemesi ve nihayetinde de müzakerelerin 2010'a kadar bitirilmesini sağlaması mecburiyeti var. Müzakere sürecini 2010'a kadar tamamlamak bir zorunluluk.
2010'a kadar müzakere sürecini tamamlamak zorundayız. Neden? Çünkü Türkiye'nin tam üyeliği 2014 AB bütçesinde yer bulacak. Ancak müzakere sürecini 2010'da tamamlamamız halinde 2014'teki bütçede var olabiliriz. Çünkü bütçe hazırlıkları hem ikiüç yıl ön hazırlık gerektiriyor hem de Türkiye'nin AB tam üyeliğinin 25 ülkenin parlamentolarında onaylanması aşağı yukarı aynı süreyi kapsıyor. Kısacası çok fazla vakit yok.
Başta AK Parti iktidarı, toplumun AB üyeliğini isteyen tüm kesimlerinin derlenip toparlanarak müzakere sürecini günlük yaşamın bir parçası haline getirmesi için hareketlenmesi lazım. AK Parti gücünü aldığı AB sürecini, gücünü aldığı saçlarını kaybeden Samson gibi kaybedebilir. O, onun bileceği bir iş. Ama Türkiye toplumu, çok daha nitelikli bir yaşam peşindeyse böyle bir lüksü yok. AB'nin gazetelerin birinci sayfalarından her kayboluşunda siyasal çalkantının patlak verdiği Türkiye 2010'a kadar müzakereyi bitirme seferberliği için kampanalarını çalmalı. Yoksa sadece AK Parti değil Türkiye de saçları kesilen Samson gibi olacak.
|