| |
|
|
Vesikalı Yarim'in peşinde
Anlatmaya nereden başlasam? En iyisi önce haberi vermek: 24 Mart Cuma günü, yani yarın, İstanbul Tünel'deki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde bir film gösterilecek: Vesikalı Yarim. Ardından da filmin başrol oyuncularından İzzet Günay ile bir söyleşi yapılacak. Filme ilgim bundan bir ay kadar önce başladı. Olaya tersten bir girişti benimki: 'Çok Tuhaf Çok Tanıdık: Vesikalı Yarim Üzerine' adlı kitabı (Metis Yayınları) okudum. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden altı öğretim üyesinin ortak çalışmasıydı. Nilgün Abisel, Umut Tümay Arslan, Pembe Behçetoğulları, Ali Karadoğan, Semire Ruken Öztürk ve Nejat Ulusay filmi sahne sahne incelemiş ve çeşitli kuramlar açısından öykünün, senaryonun, diyalogların, çekim planlarının, mekan tercihlerinin ne anlama geldiğini çözmeye çalışmıştı. Lütfi Akad'ın yönetmenliğini yaptığı film 1968 tarihini taşıyordu. Başroldeki diğer oyuncu ise Türkan Şoray'dı. Vesikalı Yarim'i çocukken görmüştüm. Aklımda pek az şey kalmıştı. Acaba tekrar izlemek mümkün olabilir miydi? Özellikle de şu dönemde; Lütfi Akad'ın 90'ıncı yaşını kutladığımız 2006 yılında? 8 Mart günü Kabalcı Kitapevi'nden çıkarken Vesikalı Yarim'in VCD'si raftan göz kırpmaz mı! Gala Film ve Sanat Ürünleri şirketi yayınlamış. Acelem vardı, alamadım. İki gün sonra gittiğimde Gala'nın Türkan Şoray filmlerinden oluşan 'Sultan Serisi'nin diğerleri (mesela 'Bana Derler Fosforlu', ' Kahveci Güzeli') duruyordu; o yoktu. Kadıköy'de ve Beyoğlu'nda da bitmişti. Hep benzeri ifadelerle karşılaşıyordum: 'Abi sonuncusunu geçen gün sattım' ya da ' Var ama bir müşteri telefonla ayırttı'. Çaresiz, hiç hoşlanmadığım bir şeyi yaparak Gala'dan istedim. DVD'sini gönderdiler. Böylece sarı saçlı pavyon kadını Sabiha ile kaytan bıyıklı manav Halil'in imkansız aşkını izleyebildim. Vesikalı Yarim artık bir 'kült film' konumuna ulaşmış durumda. Yani, Cüneyt Arkın'ın 'Dünyayı Kurtaran Adam'ı gibi özel bir hayran kitlesi var. Sabiha'nın "Çok eskiden rastlaşacaktık" ya da Halil'in "Asıl şimdi yıktı beni" gibi sözleri üzerine uzun uzun tartışılıyor. Akad'ın çekim üslubunu bir yemek kitabını okuduktan sonra oluşturması da efsane gibi sözü edilen ama gerçek bir olay. Vesikalı Varim'in de senaryosunu yazan Safa Önal anlatıyor: "Lütfi Abi'nin evindeydik. Önüme bir yemek tarifleri kitabı koydu ve ' Ben çekim üslubumu bu kitaptan buldum' dedi. Kitabın adını hatırlayamıyorum. İki adam İstanbul'dan yola çıkmış. Anadolu'nun en güzel yemeklerini, kadınlara mikrofon tutarak kaydetmiş. Hiç ekleme çıkarma yapmamışlar. Kadınlar şöyle anlatıyor: 'Kıymayı kavururum... Soğanı doğrarım...' Yani 'ile' yok, 've' yok, 'virgül' yok, 'uzun cümle' yok. İşte Lütfi Abi filmlerinde aynen bunu uyguluyor." Lütfi Akad'ın filmlerini inceleyenlere, yorumlayanlara tavrı da bir aşçı gibi. 2003'te yapılan röportajda şöyle diyor: " Karnıyarık gelmiş didikle, kıymaları bir tarafa ayır, üstündeki domatesi tabağın kenarına koy, sonra yemeğe kalk. Didiklediğiniz zaman filmi bozarsınız. Seyredin, dokunuyorsa size, kalbinize dokuyorsa, o kadarla yetinin... " Dokunuyor mu peki Vesikalı Yarim? Evet dokunuyor!
|