Gelin "Savcı"yı birlikte tartışalım
Van Cumhuriyet Savcısı'nın Şemdinli iddianamesi, Türkiye'de önemli bir sarsıntıya yol açtı. Genelkurmay, savcıyı ve arkasındaki güçleri ağır bir dille suçlayarak yetkililerden olayı açığa çıkarmasını istedi. Gerçekten de, Türkiye'de bir savcı sorunu var. Bu, ille de somut anlamda Van Savcısı değil. Savcılık kurumunun kendisi tartışılmalı. Bakın, elimde AB Komisyonu'nun hazırlattığı bir rapor var. 28 Eylül-10 Ekim 2003 arasında Kjell Bjonberg ve Paul Richmond tarafından hazırlanan "Türkiye Cumhuriyeti'nde yargı sisteminin işleyişi" raporu. 168 sayfalık bu raporun önemli bir kısmı da Cumhuriyet savcılarına ayrılmış. Raporun en çarpıcı yanı, savcıların dava açma, daha doğrusu iddianame hazırlama eğilimleri üzerine. Savcıların delil yetersizliğine rağmen dava açma kararı vermesinin, mahkemelerin zaten ağır olan iş yükünü daha da ağırlaştırdığına işaret ediyor rapor. Dün görüştüğüm Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise, sakıncanın bununla kalmadığına, iddianameye dönüşen ithamların insanları gereksiz yere kamuoyu gözünde suçlu düşürebildiğine dikkat çekiyor. Çiçek, CMUK ve Ceza Yasası'nda son yapılan değişiklikle, bu sakıncayı gidermek için mahkemelere iddianameyi reddetme yetkisi verildiğini belirtiyor. Ancak, AB Raporu, Savcılar Hakkındaki 14 No'lu ilkenin savcıları dava açmaya ittiğini iddia ediyor. 14 No'lu ilkenin, "Tarafsız bir soruşturma iddianın temelsiz olduğu sonucunu çıkarırsa, savcı hakkında takibat başlatılamaz veya takibata devam olunamaz ve usulü işlemin durdurulmasına çaba sarf edilir" diyor. Raporda, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin denetimlerinin de savcıları dava açmaya teşvik ettiğinin altı çiziliyor. Böyle bir tablo karşısında da, savcının elindeki delillerle çalakalem bir iddianame hazırlaması ve mahkemeyi delilleri değerlendirmek yükümlülüğüyle baş başa bırakması gibi bir teamül doğuyor. 2002'de açılan 100 davadan 25'inin mahkumiyet değil de geri alma ile sonuçlanması, Sayın Çiçek'in verdiği bilgiye göre de, yüzde 48'inin beraatla sonuçlanması içler acısı durumu ortaya seriyor. Burada, savcıların hazırladıkları iddianamelerle değil de, temyiz ettikleri dosyalarla değerlendirmeye tabi tutulması da rol oynuyor elbette. Oysa, Amerikan sisteminde olduğu gibi, açılan davaların mesleki kariyeri etkilemesi, savcıları daha dikkatli davranmaya zorlayacaktır. AB Raporu'nda savcıların hakimlerle iç içe çalışmasının yol açtığı sorunlar sıralanırken, hakimle savcının acilen ayrılması gerektiği gerçeğine vurgu yapılıyor. Çünkü, iki kuvvet farklı görevler üstleniyor. Hakim, bağımsız ve tarafsız bir noktada dururken, savcı kamu adına taraf olarak hareket ediyor, gereğinde devleti temsil ediyor. İkinci olarak, savcının iddia makamı olarak, savunma makamıyla aynı hizaya indirilmesi geliyor. AB Raporu, diğer önerileri şöyle sıralıyor: Savcılarca üstlenilen idari görevler, Adalet Bakanlığı idari personeline devrolunmalı. Böylece, yargının savcıya idari bağımlılığı sona erdirilmeli. Düzenli bir esasa dayalı olan savcılar, değişik mahkemelerde görevlendirilmeli. Bu yolla, mahkeme heyetiyle savcı arasında organik bir bağlantı kurulması önlenmeli. Savcıların ofisleri mahkemelerin dışında olmalı . Bu mümkün değilse, savcıların ofisleri mahkemede hakimlerce kullanılan kısımdan tamamen ayrı bir bölümde bulunmalı. Var mısınız?
|