Kürt kadınları
"Kadınlar, bir erkekler dünyasında, işgücü olarak toplam çalışma saatlerinin üçte ikisini karşılar, buna karşılık toplam gelirin yalnızca onda birini alır ve maddi zenginliklerin yüzde birine bile sahip olamazlar." (Nicole-Claude Mathieu'den aktaran Cemal Baki Akal-Siyasi İktidarın Cinsiyeti)
İnsanın içini karartan, yüreğini daraltan gri bir gökyüzü. Bilgi Üniversitesi'nin kapısındayız. Sıkı güvenlik önlemleri ve kimlik denetimleri arasında üniversitenin kapısına varıyoruz. 12 Eylül döneminde üniversite günlerimi hatırlatan bir giriş. Bu iç karartıcı girişin ardından Bilgi Üniversitesi'nin insana rahatlık ve huzur veren ortamındayız. Ülke sorunları konusunda kafa yoran, ama birbiriyle farklı düşüncelere sahip bir sürü insanla biraradayız. Sivil ve Demokratik Çözüm Arayışları toplantıları dizisinin ilkine tanıklık ediyoruz. Konu, Türkiye'nin Kürt Meselesi. Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu'nun birlikte düzenlediği toplantıda, Türkiye'nin daha çağdaş, daha demokrat olması için mücadele veren yüzlere birbiri ardına rastlıyorsunuz. Kürt Sorunu tartışılıyor. 2006 senesinin 11 Mart'ında klavyeye rahatlıkla basıyorum. Önce K, sonra ü, ardından r, ve sonunda t. Bu bir özgürlük duygusu. Yıllar boyu Türkiye'de medya bu dört harfi birarada kullanamadı. Klavyede arka arkaya gelebilecek başka harfler olduğunu yeni yeni keşfediyoruz. Önce, bu dört harfi özgürce biraraya getirmemizi sağlayan, bugün böyle bir ortamda buluşmamızı sağlayan insanlara teşekkür etmek gerekir diye düşünüyorum. Tarihi perspektifi içinde Kürt sorunun gelişimi tartışılıyor. İsmail Beşikçi'den Ruşen Aslan'a, Sertaç Bucak'tan Ayşe Hür'e herkes mikrofondan düşüncelerini dile getiriyor. Sertaç Bucak'ın farklı duruşu dikkat çekiyor. Demokrat, şiddete karşı ama Kürtler'in temel sorunlarına Avrupa Birliği perspektifinde çözüm arayan bir duruş. "Silahlı mücadelenin mantığı, haklı gerekçesi yoktur" diyor Bucak kürsüden. Bugün ulaşılan noktada şiddetin statükocu güçlere hizmet anlamına gelebileceğine işaret ediyor. Bildiğimiz ve bilmediğimiz sorulara işaret ediyorlar. Sonra, iki kadın geliyor kürsüye. Birini artık çok iyi tanıyoruz Nebahat Akkoç. "Erkeklerin kurmuş olduğu savaşlarda eşya gibi kullanıldık" diyor. Sesinde gizli bir isyan ama geleceğe yönelik müthiş bir özgüven var. "Erkekler cezalandırılmak için bizim bedenimiz kullanıldı" diyor. Devleti veya PKK'yı ayırmıyor. Erkek egemenliğine duyduğu öfkeyi anlatıyor. İnançlar üzerinden mücadelenin kadınlar üzerinden yapılması gibi, bu gerilimde Kürt kadınına biçilen role vurgu yapıyor. Genelde kadının, özelde Kürt kadının bu gerilimli yıllarda ödediği bedelleri bir güzel anlatıyor ve ekliyor: "Biz, yarattığımız dil ve perspektifle oyunu yeniden başlatmayı planlıyoruz." Ardından Zozan Özgökçe alıyor sözü Türk kadının etnik kimliği ve cinsiyetinden dolayı maruz kaldığı ayrımcılığı sakin bir dille anlatıyor. Babasından, kocasından, oğlundan, jandarmadan, korucudan neler çektiklerini dile getiriyor. İlginç bir anekdot anlatıyor: "Kürt ulusalcılığından dolayı kadınlar şiddette maruz kalıyor dedim, emniyet soruşturma açtı, Kürt kadınları da kınadı." Van'da geçen yıl 45, bu yılın sadece üç ayında 17 kadının intihar ettiğini anlatıyor. Üstelik bu intihar kurbanlarının yaşlarının 10 ile 12 arasında değiştiğinin altını çiziyor. Türkiye'nin en önemli sorununa kadınlar daha ağırlıklı olarak el koyuyor, gelecek için umut var demektir. Devam edeceğim...
|