| |
|
|
Beni bir kişi anladı; o da yanlış anladı...
Ulusların kimliklerini oluşturan etkenleri anlatmak amacıyla, "Alman Kimliği"ne yapışmış durumdaki "Anti Semitizm"i vurgulayan bir fıkraya yer vermiştim bu sütunda. Okumayanlar için hatırlatayım: Bir Alman Yahudisi arkadaşına gitmiş, - Ben bu ülkede artık durmam. Yarın Almanya' yı terk ediyorum, demiş. Arkadaşı şaşkın, sormuş: - Neden? Ne oldu ki böyle bir karar aldın? Anlatmış Yahudi sorununu: - Duymadın mı? Gelecek hafta Almanya' daki bütün terziler ve Yahudiler tutuklanıp, toplama kamplarına gönderilecekmiş... Arkadaşı şaşırıp, sormuş: - Terzileri neden tutuklasınlar ki? Yahudi bu soru üzerine bağırmış: - İşte bu yüzden Almanya' yı terk ediyorum! Bu fıkrayı anlattıktan sonra da şöyle bağlamıştım olayı: - Bugüne ait "Alman Kimliği"ndeki Hitler döneminin izlerini alaya alan bir fıkra bu. Terzilerin tutuklanmasını yadırgayan, ama Yahudilerin tutuklanmasını neden aramadan doğal karşılayan bir düşünce yapısını alaya alıyor bu fıkra. Dün bir sayın okurumdan şöyle bir tepki geldi elektronik postayla. - Merhaba... Fıkra anlattıktan sonra bir de fıkrayı açıklamanızı zekanıza yakıştıramadım açıkçası. Saygılar. Nilüfer Gök. Sayın Gök haklıydı aslında. Ancak bazı toplumlarda ve özellikle bizim toplumumuzda "Yanlış anlaşılma fobisi" çok yaygın biçimde var. Bu fobi yıllar boyu yaşadığım deneyler sonucu bende de oluştu. Hep 1960'lı yıllarda Çetin Altan'ın başına geleni hatırlarım. Rahmetli Mehmet Ali Aybar'ın Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) de katıldığı 1965 seçim kampanyasında, bir meydan mitinginde kürsüye çıkıp konuşma yapıyor milletvekili adayı Çetin Altan. Diyor ki konuşmasında: - Artık dünyada siyasi ilişkiler de dünya barışı da yüksek teknolojiye bağımlı hale geldi. Amerikan semalarından yola çıkıp, Alaska üzerinden Sovyet semalarına giren yaban kazı sürüsü Sovyet radarlarında savaş uçakları biçiminde algılanıyor. Tam nükleer savaş başlayacakken, Kremlin'deki yöneticiler Kırmızı Telefon'u kullanarak Beyaz Saray'la temas kuruyorlar ve bir nükleer savaş bu şekilde önleniyor. Çetin Altan'ın bu anlattıklarını, mitinge katılanlar çılgınca alkışlıyor. Çetin Altan şaşkın, kürsüden inip alkışlayanlardan birine "Bu söylediklerimi neden böyle alkışlıyorsunuz" diye sorunca şu cevabı alıyor: - Sayın Altan, siz çok yürekli bir insansınız. Ankara'daki iktidar mensuplarına açık açık kaz dediniz... (NOT: 1965 seçimlerinde TİP yüzde 3 oy alarak, aralarında Çetin Altan'ın da bulunduğu 15 milletvekilini TBMM'ye sokmuştu.) Sayın okurum Nilüfer Gök'ün, beni yanlış anlamamasını diliyorum. Mesela ben, Kenan Evren Kanal D'de konuştuktan sonra onun hakkında "Darbeyi övdü" diye suç duyurusu yapanların, Şemdinli İddianamesi dolayısıyla bir anda hem sivil siyasete hem de yargıya karşı "Militarist Refleks"ler göstermelerini de anlayamıyorum. Tıpkı 12 Eylül'e karşı olup, 12 Eylül'ün en seçkin ürünü olan YÖK'e damardan bağlı olanları anlamadığım gibi. Belki ben de her olayı bir rejim kavgasına konu eden ve sivil siyasetin gündemine "Darbe" kavramını yeniden sokan Deniz Baykal'ı yanlış anlıyorum.
|