|
|
Shu Bar'da bir Akrep Nalan gecesi...
İstanbul gece hayatında 'ciks'lerin takıldığı, hareketli eğlence mekanlarını tercih etsem de nostaljiye olan saygımı yitirmem... Hayatın enerjisini yaşamayı yeğlesem de, arada bir durup geçmişten esintilere dönmesem rahat etmem... Reina, Blackk, Nupera'da gecelerin yaşandığını bilsem de, Nişantaşı Shu'da Akrep Nalan'ın her salı sahne aldığı söylendiğinde "Hayır" demem... Bilirim ki, geceler her ne kadar votkalı enerji içecekleriyle takviyeli, dopingli hayatlar sunsa da, arada bir ruhu ve kalbi dinlendirmekte, sonsuz yarar vardır... Müthiş dinamik müzikler eşliğinde, geceleri haykırıp dans etmek güzel olsa da; arada bir, müthiş nostaljik bir sesle kulakların pasını silmekte, kalbe pompalanan hayat vardır... Bunları bildiğimden Nişantaşı'nın göbeğinde Shu isimli barda her salı çıkan Akrep Nalan'ı dinlemeye gidelim dediklerinde hiç itiraz etmedim... "Aman canım, oralarda şimdi ne yapacağız" hiç demedim... Ciks hamlıklara, gençlik şımarıklıklarına düşmedim... Gençliği, dinamizmi ve eğlenceyi savunurken, muhteşem klasiklere burun kıvırmadım... Her halükârda, daha TRT yıllarında 'Ateş Hattı'nı yaptığım sıralarda, 100. programımı, Kuruçeşme Divan'da kutladığım gecenin baş solisti Akrep Nalan'a yıllar sonra vefasızlık edemedim... Vefasızlık bir yana, onun o güzel sesinden yıllar sonra da nasiplenmeden edemedim... O kadar ki, bir salı gittiğim Akrep Nalan'a yine doyamayıp, bir başka salı bir daha gittim... Onu dinlerken, kendimi daha iyi özümsedim... Geçmişi olmayanın geleceği olmayacağını daha iyi anladım... Hayatta geçmiş güzellikleri unutanların, bugünü de unutacaklarını, yarını da unutarak yaşayacaklarını daha iyi fark ettim... Akrep Nalan'lı Nişantaşı gecesinin keyfini yaşadım...
* Akrep Nalan'lı Shu Bar, yıllar öncesinin yıkılan mekanı Küfe'nin aynısının tıpkısı... Mekanın atmosferi o kadar aynı ki, müşteriler bile zaman tünelinden süzülerek gelmiş gibiler... 15 yıl önce, benim Atina'dan döndüğüm ilk günlerde, iğne atsan yere düşmeyecek derecede tıklım tıkış durumdaki yerin müdavimleri, 15 yıl sonra da aynen yerlerini almışlar yeni mekanda... O kadar çok aynı sima var ki, Küfe'den bir sahneyi Shu Bar'da 'barko'dan oynatsanız aynı filmin unutulmaz flashback'i olur o sahne... Hani, flashback'ten günümüze dönen Hollywood filmi sahneleri vardır... Bir gençlik fotoğrafından, yıllar sonrasının fotoğrafına atlar, fotoğrafı dönüştürerek... İşte aynen öyle... Küfe'deki fotoğrafı, dondurup dönüştürdüğünüzde karşınıza yeni Shu Bar ve müdavimleri çıkıyor... Yıllar bazılarının saçını ağartmış, bazılarında göbek yapmış... Biraz da yormuş... Eski dinamizm kalmasa da şarkılar daha bir anlam kazanmış.. Daha bir duygusal söylenir olmuş... Gözler daha bir takılır gider olmuş... Akrep'in yitirilip giden bir ortak arkadaşın ardından söylediği Bodrum şiirinde ise gözlerden akan yaşlar sel olup mekana akar olmuş... Yaşanan yıllar, yaşanan hayatlar Akrep'te ve müdavimlerde çok büyük izler bırakmış olsa da, umutlar hala taze kalmış... Küfe'de gençlik vardı... Shu'da gençlik değil orta yaş var... Bir zamanların gençlerinin orta yaşlı halleri var... Ama 15 yıl öncesinin nakaratı hâlâ dillerde söylenmekte, kulaklarda çınlamakta: Aşiyan'daki aşklara... Aşıklara... Kaç yıl oldu sorma bana... Ben seninle Aşiyan'da... Bugün gibi hatırımda... Bunları mırıldanarak Shu Bar'dan çıkarken, "Bu hayatta iyi ki yaşıyorum" diyor insan...
|