Kadınlığınızı ilk ne zaman fark ettiniz?
Sevgililer Günü ne kadar sıkıcı ve zorlama ise Kadınlar Günü de bir o kadar sıkıcı. Ama yine de bu yazıyı yazma vesilesi ile bilgisayarın başına oturduğumda, kadın olmak ile ilgili fikirlerimi gözden geçirdiğimi fark ettim. Kadın olduğunuzu ilk ne zaman fark ettiniz? Biliyorum, soru insanı bir anda irkiltiyor ama bu sorunun cevabı kendimizi gerçek bir birey gibi hissetmeye başlamamızla eş zamanlı gelişiyor. Yazıyı yazarken, bir yandan cümleleri seçmeye bir yandan da kendimi ilk kez ne zaman kadın gibi hissettiğimi bulmaya çalışıyorum.
GURUR DUYMALIYIZ Ne garip ki, bu sorunun cevabı hep ilk cinsel deneyimim civarına konuşlanıyor. Oysa durum hiç de öyle değil, cinsiyetimizin bize kazandırdığı özelliklerin kilidi, yatakta kırılmıyor. Bir de regl olma durumu var. Düğüm orada da çözülemiyor çünkü ilk tepkimiz önce bu durumdan korkmak, sonra da herkesten saklamak şeklinde oluyor. Kimse bize aslında bu durumun doğurganlığımızın nişanı olduğu ve gurur duymamız gerektiğini anlatmıyor. (Hatta ped reklamları bile sanki kadınların başına gelen gizli bir felaketin çözümüymüş gibi üretiliyor.) İstanbul'a okumak üzere geldiğimde 16 yaşındaydım. Mersin gibi bir şehirden sonra İstanbul'un ritmine ayak uydurmak çok zor olmuştu. (Hâlâ tam olarak alışabildiğimi söyleyemem, sürekli ritm kaçırıyorum.) Önce cinsiyetsizmişim gibi davranmaya çalıştım. Zorlukları böyle aşabileceğimi ve güçlü görüneceğimi sandım. Ama bir süre sonra kendimi bırakıp ağlamaya, şefkat göstermeye, sevmeye ve şimdi sayamayacağım yüzlerce kadınsı özelliğimin öne çıkmasına izin verdiğimde mutlu olduğumu fark ettim. Cinsel kimliğimi hazmedip, hayata atılmaya gerçekten hazır olduğumda ise aşk hemen kendisini gösterdi. Biraz fazla naif olacak ama tırtılın kelebeğe dönüşüm süreci gibi bir şeydi bu. Tamam ben çok zarif bir kelebeğe dönüşmek yerine iri bir kelebeğe dönüşmüş olabilirim ama inanın kilonuzun ve fiziksel özelliklerinizin kadın olmak üzerine bir etkisi yok. Fiziksel özellikler bazen dış zarafeti alabiliyor ama içinizdeki kadın, siz ölene dek zarafetini koruyor. Ve aşk gerçekten de kadın ruhundan anlamıyor.
TEK KİŞİLİK OYUN Dün gece bir oyun izledim. Oyunun ismi; 'Fikriye ve Latife- Mustafa Kemal'i Sevdim' idi. Almanya'da yaşan Türkler, artık sanatçı transferi de yapıyorlar ülkemize. Dilruba Saatçi'den bahsediyorum. Almanya'da birçok oyunda başarılı performanslara imza atan Saatçi, şimdi ülkemizde kendi yazdığı bu tek kişilik oyun aracılığı ile 'merhaba' diyor. Ben dün gece bu oyunun bir kaydını izledim. Ve dondum kaldım. Atatürk'ün hayatına giren iki kadını, onun aşkı yüzünden ölümü bile seçecek kadar yürekli Fikriye Hanım'ı ve ülkemizin ilk First Lady'si Latife Hanım'ın hikayelerini öyle güzel kurgulamış ki, insan gerçekten donup kalıyor.
GALASI YARIN GECE Hayatını ülkemize adayan, savaşlar kazanan, medeni hayatımızdan ekonomik hayatımıza kadar her detayı bıkmadan usanmadan hazırlayan Atatürk'ün kadınlarını anımsatıyor oyun. Latife Hanım'ın belki de Ata'ya 'Kemal' diye seslenen tek insan olduğunu, Atatürk'ün de bizim gibi bir insan olduğunu, kadınların Cumhuriyet kurulurken, devrimler yapılırken bile aşklarını devrimsel bir kuvvetle yaşadığını anımsatıyor. Dilruba Saatçi mükemmel bir performans çıkarıyor. Haldun Dormen'in katkıda bulunduğu oyunda Hasan Yükselir'in mükemmel müzikleri de dikkat çekici. Oyun'un galası çarşamba akşamı (yarın) saat 21.00'de Ortaköy Afife Jale Sahnesi'nde. Kadın olmaya dair keyifli bir seyirlik... Bir de Dünya Kadınlar Günü filan... Kutlamıycam! Çünkü biliyorum her gün bir sebeple kadın olmayı kutluyorsunuz..
|