| |
|
|
Ne ekersen, onu biçersin
Washington Post gazetesi ortaya ilk bakışta gayet haklı bir soru attı: " Emine Erdoğan, Kurtlar Vadisi-Irak filmini beğenmiş. Peki ya Başkan'ın eşi Laura Bush, Geceyarısı Ekspresi filmini övseydi ne olurdu? Hoşunuza gider miydi?" Evet bu makul bir soru. Ama şu tesadüfe bakın ki tam da ABD Kongresi'nin gizlediği, Ebu Garib hapishanesindeki işkence fotoğraflarının bir kez daha ortaya döküldüğü döneme rast geldi. Tek taraflı bakış açısının iflas ettiği bir andır bu. Sen pervasızca onun bunun kafasına çuval geçireceksin... Çocuklar dahil acımasızca işkence yapacaksın... Sonra da, " Niye bana karşı film yapıyorsunuz " diye yakınacaksın. Bu da, nedenler ile sonuçları birbirine karıştırmak değil mi?
Bütün bunlar olurken önemli bir noktayı da unutmamak gerek. Bugün ABD'de ciddi ciddi işkence meselesi tartışılıyor. Bazıları, " Teröristlerin yeni eylemlerini engellemek için, sorgu sırasında zor kullanmaya 'resmen' izin vermeliyiz " diyor. İşkenceye karşı çıkanlar ise, " Ama o zaman görevliler, yakaladıkları herkesi işkenceden geçirmeye başlar... " diye itiraz ediyor. Demek istediğim şu: ABD hükümeti yanlış politikalar uygulayarak bugünlere geldi. Filmleri filan suçluyor ama o filmlerin çekilmesini ve yoğun biçimde izlenmesini mümkün kılan ortamı da yine kendisi yarattı. Bunu ben demiyorum: Birçok ABD'li işlerin kötüye gittiğinin farkında. Hükümeti " imajımızı, prestijimizi, otoritemizi berbat ettiniz " diye eleştiriyorlar. Eski Başkan Clinton'ın Türkiye'ye geldiği günleri hatırlayın. ABD'ye karşı ne kadar büyük bir sempati vardı. O dönemde böyle filmler ilgi görür müydü? Hiç sanmıyorum. Şiddetin, haksızlığın, kötülüğün kaynağı filmler değil, gerçek hayatın ta kendisi!
|