| |
|
|
Bir eksiğimiz Hamas liderinin ziyaretiydi...
Bu Amerikalıların kafa karışıklığı, gerçekten rahatsız edici hale geldi. Başta Başkan Bush olmak üzere Amerikan devleti adına konuşan kim varsa, "Ortadoğu'ya demokrasi gelmeli" dediler. Derken seçim sandıklarından istemedikleri partiler ve isimler çıkmaya başlayınca da, onları devirmek için açık ve kapalı tehditleri seslendirmeye başladılar. Bir örnek Filistin'deki seçimi Hamas'ın kazanması ertesinde yer alan gelişmelerden, tehditlerden, uyarılardan, maddi ve manevi kuşatma eylemlerinden verilebilir. Baksanıza Hamas lideri Halid Meşal'ın Ankara'yı ürküten ziyaretine... Meşal, Ankara'ya geleceğini Türk makamlarına önceki gece resmi olarak iletmiş... Daha önce İsrail'e "Hamas'la doğrudan temas etmeyeceğiz" diye güvence veren Türk Dışişleri, hemen ABD ve İsrail yönetimi ile temasa geçmiş. Bu arada da Meşal Ankara'ya geldi. Hatırlayın. O sırada hem BM'nin hem de özellikle ABD'nin ambargosu ile izole edilen Libya'ya gidip Kaddafi'yi ziyaret eden dönemin Başbakanı Erbakan, bir anda nasıl hem iç politikada hem de dış politikada kuşatılmış ve 28 Şubat 1997 postmodern darbesi ile devrilmişti? Düşünün ki Halid Meşal Ankara'ya gelirken, aynı anda ABD Temsilciler Meclisi, Hamas İsrail'i yok etme amacından vazgeçmedikçe, Filistin'e doğrudan yapılan yardımın durdurulmasını öngören ve daha önce de Senato'da onaylanan karar tasarısını kabul ediyordu. Acaba Meşal'in Ankara'da, Hamas'ın temel çizgisinden vazgeçtiğini duyuran bir açıklama yapmasını bekleyen var mı? Dış politika böyle tehlikeli bir alan. Amerika'nın kafa karışıklığına düştüğü dönemlerde, onun ilgi alanlarından uzak durmak, iç politikada rahat etmek anlamına geliyor dünya ülkeleri için. Yani Amerika ile ters düştüğünüz zaman, ortaya çıkabilecek krizler, ne malvarlığı bunalımlarına ne de türban kavgalarına benziyor. Hamas yetmezmiş gibi bir de "İran Krizi" var zaten gündemde. Dün NTV Washington muhabiri Ümit Enginsoy, Bush yönetiminin, Kongre'den istediği 75 milyon dolarlık bir fonla İran rejimini içerden çökertmeyi hedefleyen bir propaganda savaşı başlatma kararı aldığını bildiriyordu. Bu haber Bush'un İran'da rejim değişikliği için açık açık düğmeye bastığı anlamına gelmekteydi... Bütün komşuları ile ilişkilerini geliştirmeye çalışan Türkiye, tam iki arada bir derede kalmış durumda yani. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan'ın "İran'ın nükleer programına ilişkin gelişmeler uluslararası camiada bir güven kaybına neden oluyor" içerikli açıklaması da, bu iki arada kalmışlığın bir yansıması değil mi? Amerika'nın İran'da istediği demokrasinin türüne gelince... İran'a demokrasi 1951'de gelmiş gibiydi. Muhammed Musaddık, seçilerek Başbakan olmuştu o yıl. İlk işi İran petrollerini millileştirmek oldu. Yabancı petrolcülerin itirazı üzerine Uluslararası Adalet Divanı, 1952 Haziran'ında İran'ın millileştirme kararını hukuka uygun buldu. Ancak hemen ertesinde ABD ve İngiliz ortak operasyonu olan "Ajax" devreye sokuldu. Musaddık, askeri darbeyle devrildi. ABD İran Şahı'nı, Humeyni İran'a gelene kadar, yani tam 26 yıl destekledi. Seçimle gelmek ve demokrasi ise, İran'ın yeni cumhurbaşkanı Ahmedinejad da, böyle geldi koltuğuna. Yani mesele demokrasi değil özünde. Bu bölgede iç politikanın gereği olan istikrarın kaynağı, daima uluslararası konjonktüre endekslidir. Şu anda ABD'nin Ortadoğu'da "En yakın" iki dostu var. Biri İsrail, diğeri de Kürtler. İşin özeti bu değil mi?
|