Şeyi şey etmesek...
Bu ülkeyi yönetenlerin beyinlerine nasıl kazındı... Nasıl yapıştı tüm sinir sistemlerine? Ne ilginç, ne feci, ne aşağılık bir duygudur bu. Gerçekten bunların mümkün olması, böyle bir tehlikenin gerçekten varolması başka şey... Birilerinin tüm kalbiyle, zihniyle teslim olması başka bir şeydir.
Sevgili okur; Sizi tek tek bilmiyorum ama... Ülkemizi, tabii biz tuzu kurulara göre hep "sorumlu" mevkilerde yönetenlerin ortak hissiyatı, herhalde farkındasınızdır, şöyle şekilleniyor: "ABD başımıza bela açabilir... Aman ABD başımıza bela açmasın." Maalesef... Seçimle iktidar olan da, Genelkurmay'da memleketi koruyan ve iktidarın hareketlerini kollayan da bu konuda hemfikir oluyor. İş alemi zaten bir alem! Okullarda, evlerde, sokaklarda, kışlalarda, kitaplarda, dizilerde filan başka bir tarihi idrak ediyor da bu ülke, asıl tarih ve talih fiilen başka türlü yazılıyor sanki. "Cesur ülkem" arka bahçedeki Latin Amerika kadar bile orijinal bir beste yapamıyor! Yaparsa azıcık, öyle birden filan; hükümetinin, asker ve sivil erkanının, medyasının, borsasının filan kalbi sıkışıyor.
Acı olan şu: Siz dünyada olup bitenleri bir şekilde anlamaya, bağlantılar kurmaya, farklı açılardan izaha çabalarken birileri "komplocu kafa sahibi" olmakla suçluyor mesela. Tabii, olur. Lakin, onların da sizi ürkütmek, hizaya ve yola sokmak için salladıkları parmak, verdikleri örnek, sundukları ibret ve korktukları, korkuttukları şiddet tamamen "komplo" dan ibaret. Yani, misal; sizin ABD eleştirinizi "komplocu mantık" diye yerin dibine batıranın gördüğü en büyük tehlike, "kızgın ABD" nin güzel ülkenize "komplolar" kurması! Askerinizi silahsız, sınırınızı korumasız, komşunuzu iyi niyetsiz, dağlarınızı huzursuz, kentlerinizi tedirgin, ekonominizi parasız, borsanızı mamasız, borç iştahınızı aç bırakması. Yanı başınızda devlet kurdurması, içinizde savaş çıkartması, IMF'yi üstünüze salması, sıcak paraları borsadan kaçırması, Kongre'den Ermeni kararı geçirmesi, AB için desteklememesi, Atina'yı kayırması, başbakanınıza randevu vermemesi, istihbaratınızı beslememesi, düşmanlarınızı frenlememesi, ne bileyim cunta, müdahale filan desteklemesi yahut şu veya bu partiye meyletmesi, bazen Kemalizmi bazen tam tersine "ılımlı İslam" ı tercih etmesi.
Ne ki, bütün bunları yapmasından korkulan, buluttan nem kaptı mı fırtınalar koparması, yıldırımlar yağdırması, sular seller gibi üstünüze boşalması beklenen devlet ve yöneticileri "resmi müfredat" ta şöyle tanımlanıyor: 1. Demokrasi beşiği 2. Özgürlük salıncağı 3. İnsan hakları anıtı 4. Adalet yatağı 5. Serbest piyasa cenneti 6. Dost, müttefik, stratejik ortak. Düşünebiliyor musunuz; sivil, asker, patron, müdür... bu ülkede çok şeyi yönetenlerin neredeyse ittifakla en büyük korkusu; ABD'nin, daha doğrusu halkının değil, yöneticilerinin, askerlerinin, işadamlarının, danışmanlarının, bankalarının, istihbarat servislerinin bize kızıp "komplolar" kurması. Ve biz bu paranoyaya "dostluk, ittifak, ortaklık"... Bu sinsi işlere "demokrasi, özgürlük, insan hakları, adalet, serbest piyasa" filan diyebiliyoruz. Kendimize "emperyalistlere karşı İstiklal Savaşı vermiş, kara kuvvetleri milattan önceye dayanan, boyun eğmez" filan diyoruz. Demeyelim ya! Daha sahi, daha hakiki olur. Tabii ki ABD'ye düşman olmayalım özel olarak... Ama salak ve paranoyak da olmayalım... genel olarak! Not: Müsaadenizle, birkaç günlüğüne Dipsiz Kuyu'ya ara.
|