PKK güçleniyor mu?
Yıllar boyu PKK'nın Avrupa'daki "diplomatik yüzü" olan Kani Yılmaz, haftasonu Stalinizm'in Kuzey Irak'taki ilkel yüzüyle tanışıp öbür dünyayı boyladı. Kani Yılmaz'ın infazı, geçen yaz gerçekleşen Hikmet Fidan cinayeti gibi, PKK'nın kendinden kopup farklı Kürt oluşumlarına yönelmek isteyenlere karşı ne ölçüde acımasız olduğunu gösteriyor. Kürtlerin "özgürleşmesi" için ortaya çıktığını iddia eden örgüt, silahların gölgesinde topyekün "esaret" istiyor. Bakalım "bağımsız Kürt aydını" sıfatıyla ortaya çıkanlar Kani Yılmaz cinayetini ne ölçüde kınayabilecek. Bu tarz bir protesto mektubu yayınlayan Nasname isimli internet sitesi, Kürt milliyetçi çizgisinde olmasına karşın dün PKK tarafından sanal infazla susturuldu. Yıllardır "pragmatizm" adına Türkiye'nin PKK'yla "dolaylı pazarlık" yapmasını salık verenler, şimdi "özgürlükleri" mi savunacak, örgütün faşizan baskısını mı? Bu, PKK'yı bırakıp Osman Öcalan'ın daha ılımlı çizgisine katılmak isteyenlere yönelik ilk şiddet eylemi değil. Sonuncusu da olmayacak. Öğreniyoruz ki ölüm emri, bizzat dağ kadrolarının başındaki Murat Karayılan'dan geliyor. Dağdaki komuta kademesi, artık "İmralı'ya özgürlük" sloganı dışında ne uğruna savaştığı çok da belli olmayan gençleri bir arada tutmaya çalışıyor. "Çözülme" sürecine izin vermeye niyetli değiller. İlginçtir ki, dağdaki "çözülme" korkusuna rağmen, kentlerde ve Güneydoğu'da PKK siyaseten güçlenmekte. Nasıl oluyor da PKK güçleniyor derseniz, birkaç kritik noktayı hatırlatalım: 1- PKK güçleniyor. Çünkü Hikmet Fidan, Kani Yılmaz ve benzeri cinayetlerle Güneydoğu sokağına net bir biçimde "Buranın tek hakimi benim" mesajı veriyor. İnfazların İstanbul'daki etkisiyle Güneydoğu'da ve Avrupa'daki Kürt çevrelerdeki etkisi arasında fark var. Örgüt, bırakın başkaldırıyı, PKK'dan kopmanın bile faturasının ağır olacağını kendi kitlesine anlatabilmiş durumda. Bu yüzden Hikmet Fidan ailesini savunmak için ilk aşamada başvuran 8 avukattan yalnızca bir tanesi duruşmaya gitme cesareti gösterdi. Gerisini siz düşünün... 2- Şemdinli olayı bölgede PKK'ya psikolojik üstünlük sağladı. İlk günden hükümet ve medya tarafından "İkinci Susurluk" olarak ilan edilen olay, bölgedeki devlet güçlerini cinayet işleyen "kontrgerilla" diye tanımlar hale geldi. PKK'nın yıllardır yerleştirmeye çalıştığı imaj da bu değil miydi? Artık tüm cinayetler "derin", tüm örgüt içi infaz ve bombalamalar "askerin işi" olarak görülüyor. Tam da devletin "halkı kazanma" atağı başlattığı bir dönemde olmayacak bir üstünlük sağladı PKK... 3- Şu ana kadarki performansına bakarsak, Demokratik Toplum Hareketi (DTP) PKK'nın bölgedeki "siyasi temsil" gücünü DEHAP'tan daha gür yansıtacak gibi. Kapatılan DEHAP, "PKK çizgisine bağlılık" konusunda nispeten ürkekti. DTP daha radikal. Hatip Dicle'nin Londra'da yaptığı "DTP Öcalan'ın partisidir" açıklaması ve DTP'li belediye başkanlarının Roj TV'ye sahip çıkması, örgütün siyasi temsil gücünü yükseltti. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in yurtdışında yükselen profili de uluslararası çevrelerde DTP'nin "meşrulaşması" etkisini doğurmakta. Kim nerede, ne hata yaptı, bilemiyoruz ama bugünkü tablo ortada. Bu ortamda hala "bağımsız Kürt aydınları" ya da farklı seslerin çıkması beklenebilir mi?
|