28 Şubat ve Özkasnak Paşa
Metehan Demir, çok doğru ve yerinde bir iş yaptı ve 28 Şubat nedeniyle, dönemin karargahının kilit isimlerinden Erol Özkasnak'ı konuşturdu. Böylece, bu büyük devlet adamının sadece 28 Şubat'a değil, ülke, demokrasi üzerine görüşlerini de net bir biçimde öğrenme fırsatı bulduk. Bu vesileyle gördük ki, Özkasnak Paşa, demokrasi, basın özgürlüğü, insan haklarına karşı tutumundan zerre kadar geri adım atmış değil. Aradan geçen zaman içinde askerin demokratik sistem içindeki rolünün hangi noktaya geldiğini okumakta bir adım ileri gidememiş. İspanya'da olan bitenleri izlememiş. Orada 40 yıla yakın süren faşist bir rejimin ardından demokrasiye geçilmiş ve daha geçen aylarda Kara Kuvvetleri Komutanı siyasi içerikli demeç verdiği için önce evinde göz hapsine alınmış, ardından da emekliye sevk edilmişti. Hasan Cemal, bu konuya ilişkin yazısını "Bizim demokrasi de İspanyol demokrasisi gibi olsaydı, Türkiye'de komutan dayanmazdı" diye bitirmişti. Özkasnak, bu sözlerin ne kadar haklı olduğunun canlı bir kanıtı. Basına müdahale, hukuku yönlendirme, insanların ifadelerine katkıda bulunup Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand gibi isimleri karalamaktan hiç pişmanlık duymadığını, her cümlesi, tavrı bir kez daha ortaya koyuyor. Özkasnak'ın bir hakkını teslim etmek lazım elbette. Dönemin karargâh subaylarının kimileri gibi, yüksek ücretlerle yönetim kurulu üyelikleri üstlenmedi, uluslararası silah tüccarlarıyla haşırneşir olmadı. Müdahaleci paşadan, tüccar paşaya dönüştürmedi kendisini. Köşesine çekilmeyi bildi. Ancak, Türkiye'de demokrasinin geldiği bu noktada bile, o hala 28 Şubat'ı yaşıyor. O günlerin özlemini çekiyor belli ki... Atatürkçülüğün sadece din söz konusu olduğunda hatırlanıp yolsuzluk, zulüm, işkence, faili meçhul, insan onurunun ayaklar altına alınması konusunda ise hiç akla getirilmemesi üzerinde durmuyor. 28 Şubat döneminde Türkiye'nin nasıl bir yağma sürecine girdiğini ya bilmiyor veya bilmezden geliyor. Banka hortumlarının bu dönemde doruğa çıktığını, kamu kaynaklarının utanmazca yağmalandığını fark etmemiş görünüyor. Amerika'nın 28 Şubat'ta hiç rolü olmadığını savunabiliyor. Emekli Amerikan büyükelçilerinin Genelkurmay, iş dünyası, medya kuruluşları arasında nasıl mekik dokuduğunu unutmuşa benziyor. İnsan hafızası böyle bir şey zaten. Ayıklama yöntemiyle çalışıyor. İşine gelenleri hatırlıyor, işine gelmeyenleri zihin ardına itiyor. Hala direnişçi bir ruh taşıyor. Seferberlikten, topyekun mücadeleden bahsedebiliyor. Önemli bir oyuncusu olduğu son topyekun müdahalenin ülkenin, aydınlarının başına ne işler açtığını, ne çoraplar açtığını hala fark etmiyor. Özkasnak, Türkiye'nin yakın döneminin önemli bir oyuncusuydu. Türkiye'de gazeteciler onu, medya yöneticilerine açtığı hakaret ve tehdit dolu telefonlar, gazetecileri süngüye oturtup Taksim Meydanı'nda dolaştırma arzusu ile hatırlayacak. Postmodern bir darbenin tetikçisi olarak kendi yalnızlığını yaşamaya mahkum aslında.
|