Ankara'dan Kar-ikatür Manzaraları
İstanbul'a lapa lapa kar yağarken, Ankaralılar geçen haftalardaki yağışın bıraktığı çamur deryasında debeleniyordu. Bakanlıklardan Çankaya'ya kadar her yerde bol çamur ve balçık. Malvarlığı tartışmaları geride kaldı. Galataport da. 4 ay kuluçka devresinden sonra bir anda parlayan "karikatür krizi" ve Trabzon'da Katolik rahip Andrea Santoro'nun katledilişi, bir anda Ankara'yı dünya gündemine kilitledi Meğerse o her fırsatta "Yoktur. Yanlıştır" dediğimiz " Medeniyetler Savaşı " çoktan başlamış, hatta bizi de içine alıp yutmuş. Her ne kadar Ankara'daki yetkililer "İnşallah Trabzon cinayetinin arkasından karikatür değil, mafya çıkar" diye mırıldansa da Türkiye 'flaş haber' olarak tüm dünya ajanslarına çıktı. Peşawar'dan Beyrut'a kadar dalga dalga yayılarak, her dokunduğu yerde kızgın makaleler, gösteri, boykot ve zaman zaman molotof kokteylini de beraberinde getiren Müslüman tepkisi, Batı ve İslam dünyası arasındaki uçurumu derinleştiriyor. Bu, Türkiye için kötü haber. Mikrofonu bulan her Avrupalı ve Arap siyasetçi "Karikatür yanlıştı. Yaşanan dinlerarası çatışma değil. Hoşgörü ve diyalog ortamı kuralım" gibi laflar etse de, Fransa'da Müslüman gençlerin bir ay sürdürdüğü " araba yakma kampanyası "ndan yeni ayılan Avrupa kamuoyu, karikatür gösterilerini yarı hayret yarı dehşetle izliyor. Açıkça itiraf etmeseler de İtalyanlar, Fransızlar, Almanlar, "Dört ay önce yayınlanan bir karikatür için değer mi?" havasında. Hollandalı yönetmen Theo van Gogh'un öldürülüşünden bu yana kendi mahallesindeki göçmenlere kuşkuyla bakan Avrupalı, artık Müslüman azınlığı "patlamaya hazır bomba" olarak görme eğiliminde. Olaya en anlayışlı bakanlar bile, "İslam dünyası ve Batı arasında farklı değerler hakim" diyor. Durum böyle olunca Başbakan Erdoğan dün AK Parti'nin Büyükçekmece ilçe kongresindeki "Bir densiz karikatürist çıkıyor, benim Peygamberime saldırıyor . Buna hakkı yok. Bu ikazı aylar önce Danimarka Başbakanı'na ifade ettim. 'Bu özgürlük değildir, bunlara müsaade edemezsiniz' dedim" sözleri, muhtemelen Alman, İtalyan, Fransız siyasetçiler tarafından "yeterince Avrupalı" bulunmayacaktır. İtiraf edelim ki etraf toz duman olduğu sürece, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine bir de "medeniyet" engeli çıkıyor. Avrupa kamuoyu, kültürlerarası mücadelenin "zaten" çoktan başladığı ve Müslüman dünyasının "insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi temel değerler"de Batı'dan farklı olduğunu düşündüğü noktada, Türkiye'nin işi zorlaşıyor. Danimarka elçiliklerinin bombalanıp bayrakları yakılırken, Avrupa vatandaşlarına "medeniyet köprüsü" olarak Türkiye'nin stratejik değerini anlatmak zorlaşacak. Günün birinde referandumda Türkiye'nin AB üyeliği için oy kullanacak Avrupalı parlamenterler "Bizden mi, onlardan mı?" diye bakacak olaya Ama zaten Türkiye'nin temel tezi "sapına kadar Avrupalı" olmak değil "İslam dünyası ve Avrupa arasında bir köprü" rolü üstlenmek, diyebilirsiniz. Yanlış da değil. Avrupa'ya yaptığımız tüm çağrılar bu yönde.çen hafta Hamas konusunda "arabuluculuk" teklif eden Ankara, bu kez de karikatür krizinde aynı teklifi yaptı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve İslam Konferansı Örgütü Başkanı Ekmelettin İhsanoğlu'nun çabaları da bu yönde. Ancak Türkiye'nin temel dış politika hedefinin Avrupa Birliği üyeliği olduğunu hatırlarsanız, karikatür krizi ve Trabzon cinayeti, aynı Orhan Pamuk davası gibi, hiç beklemediğimiz bir siyasi sorun haline gelmiş sayılır. Çünkü Avrupa Birliği'ne üyelik için aranan kriter "iyi arabuluculuk" değil "ortak kültür ve değerler."
|