'Siyasi takdir' garabeti...
Aynı salonda Safa Giray ve Cengiz Altınkaya'nın da "son sözlerini" dinlemiştik. O gün de salon tıklım tıklımdı... Duruşmayı izlemeye gelenler, "dürüstlüğüne güveniyoruz" sözlerini kayda geçirmek istercesine Giray'ın çevresinde çember oluşturmuştu. Yargılamaları tam 2 yıl 3 ay sürdü. O gün "son sözleri" dinlemek için salona gelenler yanılmadı. Yüce Divan, eski bakanlar Safa Giray ve Cengiz Altınkaya'yı, 13 Nisan 1995 günü akladı...
Onur ve erdem On bir yıl aradan sonra, bir başka iki bakanın "son sözlerini" dinlemek için Yüce Divan'a gittik. Hüsamettin Özkan ve Recep Önal'ın çevresindeki tablo 11 yıl önceki gibiydi. Geçmişte rakip partilerde görev yapmış eski bakanlar, milletvekilleri, üst düzey bürokratlar bu kez Hüsamettin Özkan'ın etrafını sarmıştı. Hepsinin davranışı da samimiydi... Yüce Divan heyetinin salona girdiğine ilişkin anonsla birlikte ayağa kalktığımızda, en tepeye iri harflerle yazılmış o sözü tekrar okuduk: "Haklar ve özgürlükler insanlığın onuru ve erdemidir..."
Siyasi takdir Ardından, Mahkeme Başkanı'nın söz vermesiyle Hüsamettin Özkan, 10 sayfalık "esasa ilişkin" savunmasını yapmaya başladı. Halkbank Genel Müdürü'nün yargılanmasının önünü açacak izin dosyasını "siyasi takdir yetkisini kullanıp" geciktirdiği iddiasıyla Yüce Divan'a gönderilmişti. Oysa Genel Müdür hakkındaki davaya konu kredi, Özkan'ın bakanlığı öncesinde verilmiş. Aynı şekilde Genel Müdür de Özkan'dan önce o makama getirilmiş, dört hükümet döneminde de görevde kalmış. Hüsamettin Özkan'ın Yüce Divan'a gönderilmesine neden olan olayla ilgili de Genel Müdür yargılanıp beraat etmiş... Daha da ilerisi, "zarara uğrattı" iddiasının aksine Hüsamettin Özkan'ın ilgili Bakan olduğu dönemde Halkbank faaliyetlerini karla kapatmış. İki krize rağmen Halkbank uluslararası derecelendirme kuruluşlarınca kredi notu düşürülmeyen tek banka olmakla kalmamış, Türkiye sıralamasında 9'unculuktan, 2'nciliğe yükselmiş. Özkan, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasında bunları sıraladıktan sonra şöyle diyordu: "Bugün de aynı şeyi yapardım..." Ardından Devlet Bakanı Ali Babacan'ın "siyasi takdir yetkisini" kullanıp bir bürokratının yargılanma talebini reddettiğini anımsatıp devam ediyordu: "Soruşturma izni verilmesine gerek olmadığına karar verseydim, takdir yetkimi bu doğrultuda kullansaydım, bugün huzurunuzda olmayacaktım..." Hüsamettin Özkan'ın savunması hukuk fakültelerinde okutulması gereken bir ders gibiydi. Hakkında her türlü araştırmanın yapıldığını, bütün aile fertlerinin malvarlığının en ince detayına kadar araştırıldığını ve sonuçta bir tek haksız kazanca rastlanmadığını belirtiyordu. "Bu benim için onur vesilesidir" diyordu. Bugün malvarlığının açıklanması tartışmalarının yaşandığı bir ortamda, içinde bulunduğu durumu "garabet" olarak değerlendiriyordu. Söylediğinde haksız da değil...
Takdirin sınırı çizilecek Hakkında, Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmasından, yargılama sürecine kadarki gelişmeleri en iyi "garabet" kelimesi tanımlayabilir. Çünkü, Meclis, Özkan'ı Yüce Divan'a gönderme gerekçesiyle, kendi uhdesinde bulunan "siyasi takdire dayalı hakkın" yolunu kesmenin adımını attı. Başbakan Erdoğan'ın sürekli vurguladığı "Siyasi iktidarın tasarruf hakkının" savcıların denetimine tabi tutulması sonucunu doğuracak karara oy verdi. Yüce Divan'ın, Özkan hakkındaki kararının ne olacağı bilinmez. Ancak şurası kesin ki; Yüce Divan'dan çıkacak karar, "iktidarların yasaya dayalı siyasi takdir yetkisi ve hakkını kullanmasının" sınırlarını çizecek...
|