| |
Bize ne oldu böyle
Bursa milletvekili Faruk Çelik'in morali pazar günü sıfırdı... "Neden ben" diyordu... "Suçum, kusurum ne" diye soruyordu... "Kime, ne kötülük ettim" diye isyan ediyordu. Dün ise biraz sakinleşmişti. "Hiç akılda, hesapta olmayan bir iş" diye söze başladı: - Kırk yıl düşünsem, aklımın ucuna gelmezdi. Birinin, durduk yerde bana ateş edeceğini hiç düşünemezdim.
"Fi tarihinde" adamın biri Kayseri'den çıkıp, Ankara'ya gelmiş, Başbakanlığın önünde, Başbakan İsmet İnönü'ye kurşun sıkmıştı. İsmet Paşa'ya bir şey olmamıştı. Kurşun, makam otomobiline isabet etmişti.
Yine "fi tarihinde" adamın biri, Başbakanlığa girmişti. Ve Bakanlar Kurulu toplantı salonunun önünde Başbakan Süleyman Demirel'e yumruğu yapıştırmıştı.
"Fi tarihinden" bir başka olay... "Fi tarihi" dediysek, çok da eski değil. Adamın biri, Yargıtay'ın önünde silahını çekti. O sırada Yargıtay binasına girmekte olan Yüksek Yargıç Mustafa Aydın'ı vurdu. Adamın, Mustafa beyle tanışıklığı yok. Ona bir husumeti falan da yok. Aklına eski, vurdu işte. Yakalandı. "Aklından zoru olduğu" anlaşıldı. İyi, hoş da... Aklından zoru olan insan, devletten nasıl silah alabilmişti? Mustafa bey "İçişleri'ni mahkemeye verdi." İçişleri "görevi ihmalden" mahkum oldu. Oldu, olmasına ama "asıl olan Mustafa beye oldu." "Kurşunun yarattığı sağlık sorunları" hala sürüyor.
Bursa'da, güpegündüz kurşunlanan milletvekili Faruk Çelik'e bunları anlattık... Moral vermeye çalıştık. Ve ekledik: - Neyse... Vuran yakalandı.
Vuran, yakalanmayabilirdi. Olayı görenler "görmedik" diyebilirlerdi. Mustafa bey, Yargıtay'ın önünde vurulduğunda böyle olmuştu. "Yer" Başbakanlığın karşısıydı. Etraf "kamu görevlisi" doluydu. Ve herkes "kaçmıştı." Kime sorulsa "görmedim" diyordu.
Trabzon'da, papazın öldürülmesi de böyle bir olay değil mi? Birisi elini kolunu, sallaya sallaya geliyor. Silahı çekiyor. Papazı vurup, öldürüyor. Ve yine elini kolunu, sallaya sallaya dönüp, gidiyor. Gören yok. Böyle şey olur mu? Nerede kaldı "toplum destekli polis" projemiz. Hani "polise yardımcı olacaktık?"
Tabii "klasik soruyu" tekrarlamaya gerek yok: Tabanca taşımak bu kadar kolay mı?
Düğüne gidiyoruz "sağa sola ateş." Maçtan çıkıyoruz "oraya, buraya ateş." Ateş etmeyince de bıçak çekmeye meraklıyız. Ankara'nın göbeğinde, kırmızı ışıkta geçen sürücüyü uyaran kişi, "sürücünün bıçaklı saldırısına uğruyor." Bıçaklı sürücü, hem kendisini uyaranı kovalıyor, hem de bağırıyor: - Polis yok mu?.. Nerede polis?
Faruk Çelik'e geçmiş olsun.
|