Aman valimiz bizi kurtar!
Enerji kaynaklarında vanayı Rusya ve İran'a teslim eden Türkiye, bu haftaya damgasını vuran doğalgaz krizini "şimdilik" kaydıyla atlattı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, uykusuz geçen gecelerin ardından şimdi faturayı hesaplamaya başladı. Aslında Güler, dışa bağımlılık tehlikesini, aylar öncesinden devletin zirvesine taşımıştı. Geçtiğimiz yıl yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının birinde "enerji" dosyası masaya yatırılmıştı. Elektriğin yüzde 45'inin doğalgazdan üretilmesi başlı başına riskti. Nitekim 25 Ocak'ta doruğa çıkan doğalgaz sancısı şu gerçeği gösteriyordu: "Günlük gaz akışı 114 milyon metreküpten 91 milyon metrekübe düşmüştü. Batı hattından gelen Rus gazı, Ukrayna'daki kayıplar nedeni ile bir anda 43 milyon metreküpten 30 milyon metrekübe inmişti. İran tarafı 'kompresörler çalışmıyor" gerekçesi ile günlük 27 milyon metreküp olan gaz akışını 5 milyon metrekübe kadar kısmıştı." Dehşet tablosu karşısında Bakan Güler, bürokratlarına şu talimatı verdi: "Gerekirse otoprodüktörlere, yap-işlet-devret santrallerine verilen gazı kesin. Termik ve hidro elektrik santrallerin müdürlerini Ankara'ya çağırın. Aman elektrik kesintisi olmasın!" Doğalgazdaki tıkanıklık, nükleer santral projesini yeniden ülke gündemine taşırken aynı saatlerde enerji bürokratlarının kritik bir kararı imzalaması gerekiyordu.
Resmi yazı rahatlattı Doğalgaz çevrim santrallerinin devre dışı kalması, ikincil yakıta dönülmesi önemli maliyetleri beraberinde getiriyordu. Doğalgaz yerine motorinle çalışması istenen santraller, iki kat daha pahalı yakıt kullanmanın bedelini haliyle isteyeceklerdi. İlk etapta 30 milyon YTL'ye kadar tahminler yapıldı. Bu sırada Cezayir'den yola çıkan, sıvılaştırılmış gaz yüklü tanker, Çanakkale Boğazı'ndaki fırtına nedeniyle birkaç gündür denizde bekliyordu. Tankere, kılavuz kaptan verilerek, her türlü güvence vadedilerek boğazı geçmesi teklif edildi ama sonuç alınamadı. Kriz derinleşirken, son çare olarak Çanakkale Valiliği'nden resmi yazı istendi. Valilik, "Mücbir sebep" içerikli yazısında, tankerin boğazı geçmesinin mümkün olmadığını bildiriyordu. Bu yazıyla rahatlayan bürokratlar, ikincil yakıtla üretime devam eden özel sektör enerji tesislerine yapılacak ödemeyi de, ileride hesap vermeyi de göze alabildi. Bu arada, özel santrallerin elektrik üretimindeki kayıp için de formül bulundu. Önümüzdeki dönemde bu santraller daha fazla çalıştırılarak, ilave elektrik alınıp dengeleme yoluna gidilecek.
İzmir oyunu Tüm bu gelişmeler yaşanırken Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) ile BOTAŞ arasında da yoğun trafik vardı. EPDK, Egegaz'ın İzmir'de kurduğu 6 milyar metreküp kapasiteli depolama tesisine 2003'te lisans vermişti. Gaz arzında yaşanan sorunlar depolama ünitesinin önemini çarpıcı biçimde gözler önüne serince, özel sektör imkanlarının yararlanılması düşünüldü. EPDK, "Ben lisans verdim, tesisi kullanabilirsiniz" dedi. Sonra... Sonrası, BOTAŞ'ın, hemen spot piyasadan gaz temin edip İzmir'de yedeklemesi planlandı. O noktada EPDK, "Zaten ihtiyacın üstünde gaz alım kontratınız var. Yeni gaz ithali yanlış olur" mealinde bir tutum takındı. Hazine, hizmet alımına vize vermekte tereddüt etti. Sadece DPT'den, Tuzgölü havzasındaki depolama tesislerinin ihalesine çıkılmak üzere izin alınabildi. Sözün özü, bugün Türkiye için şapkayı yeniden önüne alıp düşünme zamanı. Yerli kaynaklar, nükleer santral artık ideolojik tartışma olmaktan çıkmak zorunda.
|