| |
Bir cenaze töreninin anatomisi
Rastlantılar ne gaddar. Aydın Güven Gürkan' ın toprağa verileceği gün Uğur Mumcu' yu yitirmemizin 13'üncü yılı. Uğur Mumcu için Nebil Özgentürk'ün hazırladığı belgeseli seslendiren Mümtaz Sevinç de dün sabaha karşı, yani yine bir 24 Ocak günü evinde bıçaklanarak öldürüldü. Hatırlayın Gaffar Okkan da aynı uğursuz günde, 24 Ocak'ta katledilmişti. Teşvikiye Camisi önündeyim. 100 adım atıp sola dönsen, Abdi İpekçi'nin "o gece" varamadığı evi, evin az ötesinde de kurşunlandığı sokak başı var. Yalan mı? Rastlantılar gaddar değil mi bazen?
Canlı yayın İçeride, kalabalıklarlayım. Rüzgar, kar ve soğuk sarmaş dolaş olmuş kırbaçlıyor yüzlerimizi. Köşeye canlı yayın araçları park etmiş. Uzayan kablolar birbirine karışıp, sonra ayrılıp kameraların göğsüne ilişiyor. Her kamera önünde genç muhabirler. Aydın Güven Gürkan kimdir, neler yaptı, onu anlatıyorlar. Bir yandan da gelenlerle ilgili taze bilgiler ulaştırıyorlar ekranlarına.
Küçümen yaşlar İç kısma doğru iki ayrı yere tenteler kurulmuş. Caddeye doğru olanın altında Aydın Bey'in eşi Serap Aksoy ve diğer yakınları . Kalabalık gruplar ana kapıdan girince huni ağzı gibi daralan yerde incelip, teke düşüp, taziye sunuyorlar aileye. Kimi, üzgün yüzlerle "Başınız sağ olsun" deyip geçiyor, kimi sarılıp, küçümen göz yaşları dökerek kısa sohbetler ediyor Serap Hanım'la. Erdal İnönü görünüyor öteden. Bayrağa sarılı tabutun yanına ulaştığında Mustafa Sarıgül'le karşılaşıp kucaklaşıyorlar. Sonra Murat Karayalçın, Sonra Berhan Şimşek, Halil Ergün, Vali Güler, Başkan Topbaş birer birer naaşın yanına varıp üzgünlük paylaşıyorlar.
Hoyrat dallar İçimden ne mi geçiyor? Bunca insan yüzünü tek bir insan suratında birleştirsek, o düşsel yüzün ifadesi utangaç olurdu sanki . Aynı kökten dallanan, gelişip büyümek yerine, bu dalların birbirini hoyratça tırmalayışının, ağacı güdük, çelimsiz kılışının utangaçlığı yani. İşte bu geçiyor içimden.
Tilki, kurt Az ötede sarı formalarıyla temizlik işçileri. Süpürge ve faraşları çer çöp toplama işinde. Ama bakışlar kalabalıklara doğru; "Karda kışta görevlendirdi başkanlarımız. Kıymet bilin" der gibiler. Ya da benim fesatlığım, ne bileyim? Polis merasim timi de orada. Çakı gibiler ama üniformaları tirit. Birine; "Donacaksınız evlat" diyorum, "Ölmüş tilki kurttan mı korkar" diyor. Manidar yanıt.
"Utanmadan!" Arif Sağ'ı zor tanıyorum. Kasketi, paltosu kamuflajlı gibi. Oğlu Tolga ile birlikteler. Kalabalık içine çok girmiyorlar nedense. Deniz Baykal'ın gelişi yeni bir dalgalanma yaratıyor. Densizlik mi, yeri mi diyeceksiniz. Bir adam cenaze başında sataşıyor Baykal'a:"Utanmadan ne geliyorsun?"
"Billur adamdı" Anında sinirler geriliyor, birkaç iyi adam araya girip yatıştırıyor ortamı. Ortalara yürüyorum. Müjde Ar ve Aysel Gürel'e rastlıyorum. Müjde' nin yüzünde saf, sahici bir elem. Aysel Abla ancak burada suskun, sakin olabilir elbet. "Temiz adamdı. Billur adamdı" diyor kulağıma. Müjde'nin aklı Aydın Bey'in can kardeşi Ercan Karakaş'ta. "Şuraya doğru gitmişti. Biz de oraya yürüyelim anne" diyor kırık bir sesle.
Tuzla uzak Tabutu taşıyacak olan cenaze arabası avlunun ortasında bir yerde. Şoför tek başına oturuyor. Diğer kapıyı açıp yanına oturuyorum. "Kimleri taşımadım ki" deyip kendince VIP listesi sunuyor bana. "Kabri Tuzla'da olacakmış. Bayağı uzak. İnşallah yollar açıktır."
Yangınlar alevinden Cenaze aracının içi kontrol kulesi gibi. Herkes önümden gelip geçiyor. İşte şu gidenler Aşka Sürgün dizisinin oyuncuları ve set ekibi, Serap Hanım'ın rol arkadaşları. Yağan kar en çok İzzet Günay'ın saçlarında tutmuş sanki. Bin yıllık meslektaş dostlardan Ayda ve Levent Çevik'i görüp, iniyorum araçtan. Ayda diyor ki; "Şu insanlara baktım baktım, sol ne kadar da yaşlanmış diye düşündüm. Her bir adamı çocukluktan beri tanıyorum neredeyse. Ne mücadeleler, ne kavgalar, yangınlardan geliyor hepsi de" diyor. Babası Demir Ağabey'i az önce gördüğümü söylüyorum. Onlar da onu arayıp bulamıyorlarmış kalabalıkta. "Cepten arasanız" diyorum, gülümsüyorlar. Demir Özlü cep telefonu kullanmazmış. Sonra yeniden Erdal Bey görünüyor kanardan. Yanımdakilerden yaşlıca bir bey; "İşte... İşte cumhurbaşkanı olacak adam bu" diyor. Koluna girdiği akranı tersliyor onu; "Bırak Allah aşkına nerede babasının cabbarlığı nerede Erdal Bey'in her bir şeyden korkaklığı."
Alkış yok ki Sonra yeniden hareketleniyor ortalık. Bayrağa sarılı tabut ileriye doğru yürüyüp duran cenaze arabasına konuyor usulca. Duyguların kreşendosu alkışlarla daha da yakıcı oluyor. On yıllardır pek çok etkinlikte rastladığım sıkı solculardan biri tam arkamda mızır mızır söyleniyor; "Hııh!.. Dinimizde cenazeye alkış tutmak yok ki. Ne bu yapılan şimdi?.."
|