| |
Umuda yolculuk
İnsan kaçakçılığı çağımızın en büyük utancı ama aynı zamanda en kazançlı yasadışı faaliyetlerden biri. Edirne'deki kamp bu faaliyetin "Göçmen kaçakçılığı" denilen bölümünün mağdurlarını yansıtıyor... Bir de "İnsan ticareti" var ki, onun kurbanlarını bulmak için büyük kentlerde iz sürmeniz gerekir.
Arkadaşımız Savaş Ay'ın Edirne'den getirdiği görüntüler, umuda yolculuğun vicdanı körelmiş insanların ve örgütlerin eline düşenler için nasıl bir kabusa dönüştüğünü gösteriyor. Edirne tek örnek değil. Benzer sahneler İspanya'nın Afrika'daki toprakları Ceuta ve Melilla'da da yaşanıyor. İtalya'nın Sicilya ve Lampedusa kıyılarında da. Çünkü Avrupa'ya açılan üç kapı onlar. Ve her yıl en az 1 milyon kişi bu üç kapıdan birini zorluyor. Yüzlercesi, binlercesi hayatından oluyor. Meriç'te, Ege Denizi'nde, Akdeniz'de, Afrika çöllerinde... Asya ve Afrika'da yoksulluk, açlık ve savaş, eski Doğu ülkelerinde de işsizlik nedeniyle milyonlarca kişi yollara düşünce, çağımızın en utanç verici ama en kazançlı "iş"lerinden biri doğdu: İnsan kaçakçılığı. O kadar ki, suç örgütleri için yıllık en az 10 milyar dolarlık "ciro" ile bu ticaret, uyuşturucudan sonra en karlı faaliyet haline geldi. PKK'dan mafyaya kadar Türkiye'deki birçok örgüt de bu ticaretin önemli bir bölümünü denetliyorlar. Hatırlayacaksınız, 3 ay önce Londra'da 14 üyeli "İnsan kaçakçılığı" çetesi çökertildi. 14'ü de Türk olan çetenin İngiltere'ye 200 bin göçmen soktuğu, kaçak başına 7 bin dolar aldığı, bu şekilde 1.4 milyar dolar kazandığı açıklandı. Türkiye, insan kaçaklığıyla mücadeleyle ilgili tüm uluslararası anlaşma ve sözleşmelere imza koydu. Dahası, geçen Haziran'da yürürlüğü giren yeni Türk Ceza Kanunu bu suça ağır cezalar getirdi. Yasanın "Göçmen kaçakçılığı" ile ilgili 79'uncu maddesi 8 yıla kadar hapis ve 10 bin güne kadar adli para cezası öngörüyor. Suç örgütlü işlenirse cezalar yarı yarıya artırılıyor. "İnsan ticareti" suçunu düzenleyen 80'inci madde ise 12 yıla kadar hapis, 10 bin güne kadar adli para cezası getiriyor.
Gidenler, geçenler, gelenler Ancak bu ağır cezalara ve onca etkin önleme rağmen ne göçmen kaçakçılığı önlenebiliyor, ne de insan ticareti. Nedeni: Türkiye'nin hem kaynak, hem hedef ve hem de transit ülke olması. Açalım: * Vatandaşlarımızın bir bölümü kaçak yollardan yurt dışına gitmeye çalışıyor. * Afrika'dan Uzakdoğu'ya kadar geniş coğrafyadan Avrupa'ya ulaşmaya çalışan yüzbinlerce kişi için geçiş yolu işlevini görüyor. * Özellikle Kafkaslar'dan ve Balkanlar'dan gizlice giren ya da kaçırılıp getirilen yüzbinlerce kişi için de pazar oluşturuyor. Bir bölümü fuhuş sektöründe çalıştırılıyor, bir bölümü ev işlerinde, büyük bölümü de gizli istihdam olarak. Çalışma eski Bakanı Yaşar Okuyan, 2000 yılında Türkiye'de kaçak olarak çalışan, yani gizli istihdam kapsamına giren yabancı sayısının 1 milyondan fazla olduğunu açıklamıştı. Pazarın büyüklüğünü anlayın. İşsizliğin en ciddi sorun olduğu, sosyal güvenlik sisteminin çöküşün eşiğine geldiği bir ülkede, kaçak yabancı istihdamıyla mücadele için ne gibi politikalar geliştirilebileceği, ayrı bir yazı konusu. Sadece İspanya'nın uygulamaya koyduğu "Kaçakların statülerinin yasallaştırılması" kararıyla sosyal güvenlik kasasına para yağdığını belirtmekle yetinelim. Göçmen kaçakçılığıyla daha sıkı mücadeleye gelince; herhalde önümüzdeki dönemde bu konu gündemden pek düşmeyecek. Zira AB adalet ve içişleri bakanları geçen Cuma günü Viyana'da yaptıkları toplantıda "Avrupa Ortak Polisi"nin yetkilerini artırmaya karar verdiler. Özellikle de kaçak göçmenlere karşı sınır güvenliğinde. AB üyeliğine aday ülke olarak kuşkusuz Türkiye'den de daha güçlü işbirliği talep edilecek. Çok da iyi olur; böylece AB'nin sınırları kavramı da açıklığa kavuşur!
|