|
|
|
|
|
|
Susurluk kamyonu hâkime çarptı
Sedat Karagül... Susurluk, davasının hâkimiydi. Baskılara dayanamayıp emekli oldu. Sessizliğini SABAH'a bozdu: Dönemin Adalet Bakanı Türk'ün ricasını önemsemediğim için defterim dürüldü. Evsiz, barksız, iyot gibi ortada kaldım...
'Susurluk kamyonu bana çarptı'
Susurluk, Nesim Malki, Türkbank ve İBDA-C gibi büyük davalara bakan Karagül dönemin Adalet Bakanı Türk'ün ricalarını önemsemediği için "defterinin dürüldüğünü" söylüyor. Karagül, "Emekli olunca evsiz, barksız, iyot gibi ortada kaldım" diyor.
Başlarken... Bir dönem Türkiye'ye damgasını vuran, hatta Türkiye'yi yolsuzluk ve çetelerle tanıştıran büyük davalar, hafızalarda derin izler bıraktı. Peki günlerce kamuoyunda tartışılan bu davalara bakan hâkimler o dönemleri nasıl hatırlıyor? Özellikle ağır ceza reisleri, duruşmalar sırasında neler yaşadı? Başlarından geçen ilginç olaylar neydi? Sanıkları neye göre suçlu buldular, nasıl karar verdiler? Duruşmalar sırasında ilginç teklif ve baskılarla karşılaştılar mı? Verdikleri kararlar, mahkeme başkanlarının geleceklerini nasıl etkiledi? Bu yazı dizisinde başta Susurluk ve Alaattin Çakıcı olmak üzere Engin Civan, Ömer Lütfü Topal ve Ergun Göknel'in yargılandığı İSKİ davalarına bakan mahkeme başkanlarının yaşadıklarını kaleme aldık.
Kamuoyunda "Susurluk davasının hâkimi" olarak tanınan Sedat Karagül, 43 yıllık hukukçu. 33 yıl hâkimlik ve ağır ceza reisliği yapan Karagül'ün Susurluk davası yüzünden başına gelmedik kalmadı. Susurluk, Nesim Malki, Alaattin Çakıcı'nın yargılandığı Türkbank gibi büyük davalarla hep kamuoyunun gözü üzerinde olan Karagül, yaşadığı baskılara dayanamayarak emekli oldu. İstanbul 6 No'lu DGM Başkanlığı'nı yürütürken emekliliğini veren 64 yaşındaki Karagül, o dönemi şöyle anlattı: "Bakanlık beni çok seviyordu, bir numaraydım ben. Ama isteklerini yerine getirmeyince kötü oldum. Son olarak İbrahim Şahin yüzünden defterimi dürdüler. Hafızasının yerinde olup olmadığının tespiti için Uludağ Üniversitesi'ne yazı yazdım. Rapor bir türlü gelmedi, sürekli gecikti. Bu nedenle İbrahim Şahin'in dosyasını karara bağlayamadım. Bu sırada beni Sultanahmet Adliyesi'ne tayin ettiler, ben ise rest çekip emekli olma yolunu tercih ettim." Karagül, hep büyük davaların hakimi olarak dikkat çekti. Bunun nedenini kendisine duyulan güvene bağlayan Karagül, kendi tabiriyle defterinin dürüldüğü Şahin olayını kendi yaşadığı açıdan aktardı: "Çevremden bazı kişiler, 'Sayın Bakan sizi çok seviyor, bir isteğiniz var mı?' diyorlardı. Rica, 'İbrahim Şahin'i bekletme, cezasını ver' şeklindeydi. 'Ben de gereken yapılır' diyordum. En güzel cevap buydu. Susurluk davasında karar aşamasına gelinmişti. İbrahim Şahin, 'Bana süre verin, yer yerinden oynayacak' dedi. Duruşma günü trafik kazası geçirdi. 'Konuşabilir mi, konuşamaz mı?' diye rapor istedim. O rapor beni fırlattı, defterimi dürdüler."
'SANKİ NAMUSSUZUM' Susurluk'tan Çakıcı'ya dek birçok davada Bakanlıktan gelen ricalarla karşılaştığını anlatan Karagül, şöyle devam etti: "Ricaları kabul etmeyince benim başıma gelmeyen kalmıyor. Sultanahmet Hakimliğine verdiler beni. Birden ne oldu da beni oraya gönderdiler? Ben Anadolu'da olsun, İstanbul'da olsun hep reis olarak görev yapmışım. Ömrümün çoğu reislikle geçti. Birden sen beni alıp da hakim olarak veriyorsun. Böyle olunca canım çok sıkıldı. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu araya girdi. Beklememi söylediler, yaklaşık 11 ay bekledim. Adalet Bakanlığı sanki ben çok namussuz biriymişim gibi geri adım atmadı. Kurulun bile gücü yetmedi." Karagül, bu aşamada çevresinden de "Ayrılma" şeklinde çok baskı gördüğünü söyledi. "Moralim bozuldu. Üstelik Sultanahmet'teki bir sürü hakim arkadaşımın cüppesini ben giydirmişim. Sultanahmet hakimi olunca üye olarak her yere veriliyorsun. Bir nevi 'Tenzili rütbe' denilebilir buna. Cüppe giydirdiğim hakim de utanıyordu, düşünün o başkanlık yapacak, ben üye olacağım. Kendine yediremiyordu adam. 'Reis bey rapor al, git' diyorlardı. Benim de zoruma gidiyordu" diyerek özetledi yaşadıklarını. Ve ardı ardına bombardımana başladı:
'SANIKLARI BIRAK' DEDİLER
* "Ben yargının bağımsız olduğunu zannediyordum. Anadolu'da kendimi 'Bağımsız' biliyordum. Ta ki DGM'ye gelene kadar. Sonrasında anladım ki, yargı bağımsız değilmiş. Daha önceleri bu soruyu bana sorsanız, size kızıp 'Şüpheniz mi var?' derdim. Ama şimdi diyemiyorum. DGM'de büyük davalar, büyük menfaat çatışmaları vardı. Bağımsız olmayan bir yargıçtan ne beklenir? Meslek hayatım boyunca sağcısı, solcusu, PKK'lısından hiç baskı gelmedi. Uyuşturucu ve çete davalarında ise hep baskı vardı. İşine geleni tutukla, gelmeyeni bırak. Bir uyuşturucu davasında 12 sanık vardı, 'sanıkları bırak' diye baskı geldi."
'TÜRK'ÜN İSTEKLERİ'
* "Yargının siyasallaşması konusunun en güzel örneğini ben yaşadım. O günün bakanı Hikmet Sami Türk'ün tavırları, hareketleri, istekleri çok şaşırtıcıydı. Hem de sosyal demokrat birinin bu tür şeyleri hiç yapmaması lazım. Tabii karakterimi bildiği için bana direkt baskı yapamıyordu. Aracılarla istekleri dile getiriyordu. İşine geleni tutukla, işine gelene beraat, işine gelene ceza. Artık Bakanlık ne istiyorsa. Öyle ısmarlama yargıç olursa tamam, Türkiye biter. 'Adalet mülkün temelidir' denir ya, temel bozuk olursa, ne olacak? DGM'de kapıma 'Adalet Bakanı giremez' diye yazacaktım. Ama maalesef giremez dediğin adam senin başkanın oluyor. Düşünebiliyor musunuz? Ne kadar çirkin bir şey bu. Sonra savcıların amiri. Dünyada hiçbir yerde savcılık ve hakimlik aynı binada olmaz. Savcılık ayrı bir bölümde olur."
'SUSURLUK BİTMEDİ'
* "Susurluk bir sembol oldu, ancak Susurluk bitmedi. Belki ilerde gerçekler ortaya çıkar. Hala banka hortumlama, yolsuzluklar oluyor. Hakimlerin rüşvet listesi de bir Susurluktu. Herkes birbirinden korkuyor. Susurluk, bazı olayların yanında hikaye kalır. Üstelik bu kişiler kaza yapmasalar, kesinlikle yakalanmazlardı. Arabadakilerin hepsi tezat birbiriyle. Emniyet müdürü var, milletvekili var. Bunların Çatlı ile ne işi var? Bir de arabanın bagajındaki silahlar ellenmeyecekti. Belki izler silindi. Bunlar Yalova'da alem yapmaya gidiyorlar. Sonra bir yakınlarının öldüğünü duyuyor, İzmir'e taziyeye gidiyorlar. Bu arada Kocadağ vali olmak istiyor. Bucak'tan yardım istiyor. Çatlı da ona 'kendin gel konuş' diyor. En son 'Biri bizi takip ediyor' diyorlar. Bu kişileri takip edenin MİT olduğunu düşünüyorum. Zaten olay olunca hemen Çatlı olduğu ortaya çıkıyor. Takip ettiler, haber verildi. Yüzde 99 eminim bu işten."
'EVSİZ BARKSIZ KALDIM'
* "Susurluk kamyonu asıl bana çarptı. Emekli olduktan sonra evim yok, işim yok, iyot gibi ortada kaldım. Yıllarca lojmanda oturuyorduk. Ne yazlığım, ne kışlığım vardı. Allah yardım etti. Depremden dolayı fiyatlar düşmüştü de, şu oturduğumuz evi alabildik. Ucuza geldi ev. Çok zor günler geçirdik. Ev sıkıntısı çok çektik. Ailemin desteği çok oldu. Oğlum, kızım, kayınbiraderim, kardeşim hepsi para koydu ortaya. 3 senedir borç ödüyoruz. Daha yeni bitti borcumuz. Emekli olmasaydık ev sahibi olamazdık."
'MİT DOSYASI MEZARA GİDER'
* "Susurluk davası için MİT'ten kalın bir dosya geldi. Dosyada Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili çok önemli konular vardı. Gerçekten devlet sırrıydı. Bu dosya benimle birlikte mezara gidecek. Bunları eşime bile anlatmam. Çatlı'nın ülke yararına bazı faaliyetleri var. Ancak canavarı büyütürsen seni yer. Susurluk olayında yargılanması gereken daha büyükler vardı. Çok büyük adamlar, olmayan kimse yok gibi neredeyse. Vatandaş soruyor, 'gerçekten bu kişiler suçsuz muydu' diye. Ben gerçekten o dosyalarda hiçbir şey bulamadım. Ömer Lütfi Topal için Beyoğlu'nda beraat kararı verdim. Tarık Ümit dosyası da açılamadı. Öldü deniyor ama cesedi yok ortada. Yani delil yok. Haluk Kırcı sahte hüviyetle yakalanmıştı. Başka bir şey bulamadım ki. Beraat verdim. Hiç kimsede doğru dürüst delil bulamadım."
Hazırlayanlar Özlem Yılmaz Murat Keklikçi
|
|
|
|
|
|
|
|
|