Panik!
Medyanın içinden ve dışından birileri şu satırların; "toplumda panik" yaratmaya yönelik olduğunu söyleseler de yazmaktan geri durmayacağım:
Türkiye "en kötü senaryo" ya hazırlanıyor. Evet, en kötü senaryoya... Yetkililer, kuş gribi virüsünün "insandan insana" KOLAYCA bulaşabilecek bir tür virüse dönüşmesi ve bir salgın felaketinin yaşanması ihtimaline karşı hazırlanıyor. Kötü senaryo ihtimaline göre; Türkiye'de 600 bin kişinin ölmesi ve halkın ayaklanması korkusu, acil yardım planlarını tetikte tutuyor. Bilindiği gibi, İspanya'da 1918'de yaşanan grip salgınında 20 ila 40 milyon kişi ölmüştü.
Korktunuz mu? Yazmaya devam edelim öyleyse:
Türkiye tarihinin en büyük felaketiyle yüz yüze kalabilir. Sağlık yetkilileri tarafından sızdırılan bir rapora göre, tam bir salgın yaşanması halinde yaklaşık iki milyon Türk ölebilir. 8 buçuk milyon kişi de hastaneye kaldırılabilir. Bunun Türkiye'ye maliyeti 450 milyar doları aşabilir. Uzmanlar uyarıyor: Şimdi tutumlu olmanın sırası değil, önlemler alınması için bütün maddi imkanlar derhal seferber edilmeli.
Evet... Durum budur, durum ciddidir. Şimdi bunu böylece yazmak halkı korkutmak ya da paniğe sevk etmek mi oluyor? Sızdırılan bir raporu yayınlamak sorumsuzluk mu sayılmalı şimdi?
Sıkı durun öyleyse: Yukarıdaki satırlar, tarafımızdan kaleme alınmadı. Dünyanın en saygın gazeteleri arasında sayılan Guardian ve Times'te önceki günlerde yazıldı. Üstelik Türkiye ile ilgili de değildi. Biz bilerek değiştirdik. Birinci paragraftaki Türkiye sözcüğünün yerine İngiltere'yi koyarak bir daha okuyun. İkinci paragraftaki Türkiye ve Türk sözcüklerinin yerine de ABD ve Amerikalıları koyun. Guardian ve Times, batı insanının yaşama hakkına sahip çıkan bu satırları çekinmeden yazacak, ama bundan çok daha "hafif" ini haberleştiren Türk gazeteleri ve televizyonları "sorumsuzluk" la suçlanacak. İki gazetenin haberlerindeki "ortak sözcükler" e dikkat: "En kötü senaryo!" Anahtar sözcükler bunlardır işte... Medyanın da, siyaset kurumun da asıl işlevi budur: Halkı en kötü senaryoya göre hazırlamak! "Kötümserliğe ve korkuya yol açmayalım" diye, "en kötü" sünü duyurmaktan kaçınmak, medyanın asıl görevi olan "gerçeği olduğu gibi" yansıtmak olamayacağı gibi, gazetecilik mesleğini birden bire "işgüzar iyimserlik" çizgisine çekebilir ki; asıl tehlikeli olan budur.
"İşgüzar iyimserlik" nasıl mı tehlikeli olur? Yanıt yine "batı" dan: Üç gece önce "National Geographic" kanalında "Katrina kasırgası" nı baştan sona anlatan müthiş bir belgesel izledik. ABD gibi bir ülkede, geleceği önceden tahmin edilen bir felaketin "ölüm bilançosu" nasıl bu kadar kabarık olabilmişti? Bu soruya verilen ve ilk kez duyduğumuz yanıt şaşırtıcıydı: Sorumlu "medya" ydı. Üstelik bu özeleştiriyi yapan da yine medyanın kendisiydi. Bazı yerel televizyon kanalları; Katrina'nın son anda New Orleans'ı pas geçeceğini ve şiddetini azaltacağını söyleyerek, halkı yanıltmıştı. Belgeselde, o günlerin haber bültenlerinden kanıt olarak sunulan "haber vtr" lerinde de görüldüğü gibi; özellikle "yerel medya", halkı korkutmayalım derken yüzlerce kişinin ölümüne yol açmıştı.
Kuş gribinde sorumsuzlukla suçlanan Türk medyası, Times ve Guardian gibi saygın ve büyük gazeteler ve ABD'deki yerel kanallar... Gerçek nerede? Bir hakkı teslim etmek adına konuşmak vaktidir artık: Kentlerden köylere; halkın telaşla ve büyük bir "katılım" la kanatlı hayvanları yok etme çabasının ve bunun sonucu olarak, belki de daha büyük bir felaketin "şimdilik" önlenmesinin "sevap" ını Türk medyasına yazmayacaksak "adil" olabilir miyiz?
Panik mi? Sanırsınız ki "sinema salonunda yangın çıktı da millet birbirini ezecek!" Evet... Korkmalı ve korkutmalı! Özellikle medyadaki konformist anlayışların yeri ve sözü olmamalı bugünlerde... Korkmanın ve korkutmanın tam zamanıdır. Çünkü; tıpkı İstanbul'un beklediği büyük depremde olduğu gibi, kuş gribinde de KORKUNUN ECELE FAYDASI VARDIR!
|