| |
|
|
Futbolumuzun en kara yılı!..
2006 Türk Futbolu için daha iyi bir yıl olacak.. Kehanet falan değil.. 2005 en kötü yılımızdı. Daha kötüsü mümkün değil.. O zaman, 2006'nın daha iyi olacağını şimdiden tahmin çok kolay.. Dibe vurduk.. Şimdi zıplama zamanı.. Tabii dipte sürünmeyi dikkate almazsak.. O kadarı da olmasın artık.. Bu utanç verici 2005'ten biraz ders alıp, yükselişe geçmek o kadar da zor değil..
Kulüplerimiz de, milli takımımız da, en kara yılı geçirdi.. Önce kulüpler.. Rezil sezonu Trabzon açtı. Adını dahi bilmediğimiz, şu anda da hatırlamadığım bir Güney Kıbrıs takımına averaj yapacakken elendi gitti. Ardından Galatasaray, ne futbol, ne coğrafya haritasında adı olmayan, yeri bilinmeyen, UEFA Kupasına bu yıl katılan 80 takım içinde 78'inci sırada bulunan Trömsö diye bir zavallılığa karşı hiç değilse ülkeye puan getirecek bir galibiyet daha alamadan tepe taklak gitti.. Beşiktaş geri kalır mı?. Gurupta dört palavra rakip vardı. İlk üçe girmek tur atlamaya yetiyordu.. Beşiktaş bu palavraları atlayıp turu geçemedi.. Baydı gitti.. Ve nihayet Fenerbahçe, Kutsal İttifak medyasının anlı şanlı Fenerbahçesi, Milan'ın da dökülme senesinde, rahatça birinci çıkabileceği bir gurupta, sonuncu olmayı becerdi, o da Avrupa sahnesinden silindi gitti. Annemizin liginde baş başa kaldık.. Ama ne var ki, o lig de lig değil.. Bu dökülen Fenerbahçe ile, bu esamisi okunmayan Galatasaray, bu leş halleri ile, en yakın rakipleri, üçüncüyü 12 puan geride bırakıp ilk iki sıraya yerleştiler. Avrupa'daki utanca, gerçek teraziye çıktığımızdaki rezil halimize bakmadan, Annemizin Ligindeki duruma bakıp destanlar yazabilen spor medyamızın durumu, kulüplerimizden de acıklı.. Böyle futbol medyasına, böyle kulüpler layık zaten.. ..Ve milli takım.. Avrupa Şampiyonası finallerinden sonra, Dünya Şampiyonası finallerine de katılmayı beceremeyen milli takım.. Şimdi üstelik kadrolardaki pahalı, milyonlarca euroluk yabancılara rağmen Avrupa'da utanç verici duruma düşen kulüplerden seçtiğimiz milli takımın mucizeler yaratması da beklenemezdi aslında.. Hele Ersun Yanal depreminden sonra.. Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı geçen yıl bu zamanlar bana anlattıklarını döner dönmez gerçekleştirse ve Ersun'u o zaman görevden alıp Fatih'i getirse, bugün büyük olasılıkla, 2006 Almanya vizesi elimizdeydi. Ama federasyon başkanı olabilmek için, eline verilen listeyi imzalayıp seçime giren Bıçakçı, hiçbirini kendi seçmediği arkadaşlarına laf geçiremedi.. Ersun iş işten geçtikten sonra görevden alındı. Fatih Terim'i arka arkaya iki mucize bekliyordu. Playoff'a kalmak ve plaoff'u geçmek .. Terim birinci mucizeyi gerçekleştirdi. İkincisini gerçekleştirmesine de ramak kaldı.. Play-off'ta en zorlu rakibe düşmesine rağmen üstelik.. İkinci maçta dört gol attığımız bir rakibe elenmenin izahı pek mümkün değil. Turu aslında ilk maçta kaybettik. Terim o maçta takımı hiç beklenmedik şekilde kapalı savunma oynattı. Gol atamadık, 2 gol yedik.. Şimdi hatırlayın.. Favori olduğumuz maçlarda rakip savunmayı geçemeyip ve maçı 0-0 bitirdiğimizde, bizim hocalar, ki içlerinde Fatih Terim de var, hemen hep ayni klasik cümleyi ederler.. "Rakibin kapalı savunmasını geçemedik." Peki bu nasıl iştir ki, rakip kapalı savunma yapınca geçilmez de, bizim kapalı savunma kevgire döner?. Ya biz kapalı savunma yapmayı bilmiyoruz.. Ya da adamlar, kapalı savunmaları açmayı biliyorlar.. Ama her hal ve karda kaybeden hep biz oluyoruz. Eline verilen cesedi dirilten Terim, ayağa kaldıramadı özetle ve bastırılmış nefretler hemen ortaya çıktı. Türk Milli Takımını çalıştırmaya layık iki hocadan birine 2000 yılından beri duyulan öfke kusulur oldu.. Terim o yıl Galatasaray'ı Avrupa Şampiyonu yapmış, Terim Galatasaray'ı Fenerbahçe'nin üzerine öyle şaşmaz şekilde çıkarmıştı ki, bu suçu affedilemezdi. Benim iki yüzlü, benim bin standartlı medyam, birinci İsviçre maçı öncesi ve sonrasında popülizm uğruna yarattığı palavra haberler ve oluşturduğu İsviçre düşmanlığına bakmadan, ikinci maçtan sonra gene kelle avına çıktı.. O vahşi ortamı yaratanın kendisi olduğuna bakmadan.. Böyle medyaya böyle milli takım da çoktu, anlayacağınız..
Peki hem dört büyükler, hem de milli takım 2005'te niye böyleydiler?. Anlatması günler alır. Ama özeti iki kelime.. Kötü yönetildiler. Federasyon da kötüydü, kulüp yönetimleri de.. Dirayetsiz, çoğu zaman kukla Federasyon Başkanından, tek otorite, tek söz sahibi Hallac-ı Mansur'a kadar hepsi kötü yönettiler..
|