Heyecandan gazeteyi yaktım!
Bab-ı Ali de yaşamı öyle özlüyorum ki... Eski dostluk ve sevginin yerine şimdi kıskançlık ve çirkin rekabet aldı. Eskilerin deyimi ile 'hem mektepli hem alaylıyım.'Dahası: Atlantik'te translantik batıran gazetecilerin çırağıyım. Haber yokluğu çekildiği zaman manşet hazırlanır, ressam batan bir geminin (Köpekbalıkları insanları parçalaması özellikle anlatılır) resmini çizer ve manşet hazırdır artık: -"Atlantik translantik battı. Bin yolcuyu köpek balıkları yedi. Spor servisinde çalışmaya başladığım zaman bugünün deyimi ile şef editörünün ilkesi şuydu: Haberi abart!.. Ustalarım bunu nasıl yaptıklarını da şöyle anlatırdı: - Dinle yavrum. Bizim Can Bartu İtalya'da oynuyor ya. Nasıl oynadığını gören ve bilen yok. Can Bartu gol attığı haberini öğrenirsen, 11 kişiyi çalımladıktan sonra topu ağlara yolladı diye yaz.!.. Eğer golü bir başkası atmışsa yine aynısını yaz: Can Bartu 11 kişiyi çalımladı ve verdiği pası Hamrin (O zamanın ünlü santraforu) boş kaleye golü attı. Anlatacaklarım mesleki sırları vermek değil, Biraz muziplik biraz da komik yaşanmış Bab-ı ali öykülerinden bahsedeceğim. Yeni İstanbul Gazetesi'nde fotoğraf da çekiyorum, filmleri de yıkayıp karta basıyorum. İşten geldim. Resimleri yıkadım, karta bastım. Elektrikle çalışan kurutma makinasına taktım. Bir yandan da gözüm yazı işleri masasında ki telefonda. Şehirlerarası konuşulan tek telefon bu. telefon çaldı. Arayan Yazı İşleri müdürü Doğan Koloğlu'ydu, yazısını verecekti. Bir çaylak muhabir için en itibarlı iş, müdürün yazısını telefonla almaktı. Telefonu kulağıma dayadım, yazıyı almaya başladım, aklım kurutma makinasına taktığım fotoğrafta. Ne haddime bir dakika efendim demek. Zaten telefon zor bağlanmış. Bu arada maç heyecanlanmış, oyundan atılmalar.. Derken efendim. omuza dokunan bir el. Kafamı kaldırdım bir itfaiye eri. O taktığım resimler ısınmış ve yanmaya başlamış. Yangın büyümüş üçüncü katın neredeyse yarısı yanmış. Çağrılan itfaiye yangını zamanında söndürmüş. İşten kovulmuştum. Suçum gazeteyi yakmaktı. Dünya gazetesindeyim... O günlerde Fenerbahçe Stadı (Saraçoğlu) hizmete yeni açılmış. Spor müdürleri çağrıldı ve stad gezdirildi. Ben gazeteye döndüm çok ağır yazı yazdım: Bu ne biçim stad. Her tarafı direklerle çevrilmiş. Sahayı görmek imkansız. Bu stadı yapan mimar, mühendis ve müteahit kim varsa bu işi bıraksınlar. Ayıptır be!.. Eskilerin deyimi ile kalemimden kam damlamış. Bu haber-yorumu tam sayfa yaptım. Sabah geldim. Girişte gazetemi aldım spor sayfasına baktım.. O da ne!.. Spor sayfasında spor haberi yok. Yerine koskoca bir Türkan Şoray posteri. Danışma memuru kızcağız yutkunarak dedi ki: Genel Yayın Müdürü seni odasına bekliyor... Mete Akyol'un odasına girdim. Spor sayfam nerede diyorum... O ise gülümseme, kızgınlık ve mahcubiyet karışımı bir ifade ile 'otur yanıma' dedi. Hangi salak bu stadı yaptıysa onlar için çök kötü şeyler yazacağım dedim. Akyol 'yazamazsın' dedi. Niye o dedim... 'Birincisi kovuldun' dedi. İkincisi, 'Fenerbahçe Stadı'na yapan müteahit şu an Dünya Gazetesi'nin sahibi olan İhsan Altınel...' Servise çıktım. Herkes gece yaşanan şoku anlatıyor. Gazete basılmış. Elbette patronun evine gazete gitmiş. Patronda kendi gazetesinde kendisi aleyhinde yazıyı okuyunca çılgına dönmüş. Gece yarısı o sayfaya konulacak başka haberler bulunamayınca Türkan Şoray'ın posteri basılmış.
TEAŞKA'NIN ÖZEL DEMECİ Hadi size iki muziplik anısı... Eskiden her serviste bir tane telefon olurdu. O da müdürün masasında. Muziplik bu ya...Dünya gazetesini çevirdim. Karşıma çıkan santralden spor servisini istedim. Kim arıyor dediler. Ben de Fenerbahçe antrenörü Teaşka dedim... Başında her zaman kukületası olan sevimli Romen Türkçe'yi kısa zamanda öğrenmişti. Müthiş zeki ve sevecen biriydi. Telefon bağlandı. Karşımda heyecan içinde konuşan müdür vardı. Ben söylüyor Teaşka. Siz yazıyor diye konuşmaya başladım. Aman tanrım neler söylüyorum. Türk futbolunda ihtilal olacak sözler. Telefonu kapattım. Müdürümüz söylendi..Biraz sonra ara şaka yaptığını söyle dedi. Ben ise Bir şekilde şaka yaptığımı söyleyemedim. Sabah gazeteye geldim herkes şokta. Gazeteyi elime aldım ki ne göreyim. Manşet şöyle: Teaşka müdürümüze telefonla çok özel demeç verdi. Türkiye birbirine girdi. Teaşka, 'ben konuşmadı, ben yok' diyor.. Kim inanır ki.. Bu hayali röportaj bütün gazetelerin günlerce konusu oldu. Ben bile bu Teaşka röportajı için vallahı harika gazetecilik. Harika iş dedim. O gazeteci arkadaşta bu haberi ile ödül bile aldı...
|