Siyasetin sınavı
Türkiye yeni yıla, umutla efkârın atbaşı yarışacağı bir yıl beklentisiyle giriyor. Dünyanın yeniden yapılanmasında siyasi, Avrupa-Asya alanının ekonomik bütünleşmesinde ekonomik olarak önemli roller üstlenebilme potansiyeli denklemin olumlu tarafında. Ülkenin etrafı gerçi sürekli kriz üreten bir tabiata sahip. Çevredeki siyasi-stratejik zemin kaygan. Bunlara rağmen kendini derli toplu tutan bir Türkiye kısa vadedeki çalkantıların ardından feraha çıkar. Sistem kurucu bir ülke haline gelmesi olasılığı yüksektir. Buradaki anahtar koşul, Türkiye'nin kendisine çeki düzen vermesi. Bunu yapmak da siyasetin işi. Siyasetin topluma yeni ufuk açması gerekiyor. Zira halledilmemiş sorunların ideolojik kavgasını sürdürerek bir yere varılamaz. Tam da dünyadaki hayli çalkantılı dönem nedeniyle ve özellikle de tuzaklarla dolu bir bölgenin merkezinde olduğu için Türkiye'nin geleceğe bakması hayati önemde. Ülke geleceğin nasıl kurulacağını anlayıp başta devlet tüm kurumlarıyla bu gelişmeye uyum sağlamak zorunda. Geleceğini geçmişte arayan veya gelecek için tasavvuru olmadan güçlü ve müreffeh olmayı uman herhangi bir toplumun, ülkenin düze çıkması ise mümkün değil. Hele kendisini geçmişi ve bugünü hakkında sürekli hurafelerle korkutan bir ülkenin şansı hiç yok.
Düşünce tembelliği Örneklemek gerekirse mezunlarına neredeyse vebalı muamelesi layık görülen İmamHatip liselerinin devlet tarafından kurulduğu ve müfredatlarının belirlendiği unutuluyor. Askeri rejim dönemlerinde sayılarının arttığı, kızların okula gönderilmediği bir ülkede kızları eğitim sistemine kattıkları da. Bu okullarda farklı bir toplumun mühendislerini görenlerin de bu sevdadan vazgeçmeleri gerek. Tarafların anlaması gereken şu: tüm eğitim sistemini yalnızca ideolojik savaş alanı görerek 21'inci yüzyıl kurgulanamaz. İşe bu açıdan yaklaşıldığında mevcut hükümeti kuran partinin donanım, çap, vizyon eksikliği ülkenin ufkunu daraltan bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Son zamanlarda giderek göze batan düşünce tembelliği, üslup çarpıklığı ve paranoyak tavırlar da bu eksikleri perçinliyor. Ülkenin iyi yönlendirilmeye ihtiyacı artarken özellikle ekonomik meselelere "piyasa köktenciliği" açısından bakmanın maliyeti belirginleşiyor.
CHP, Baas'a benziyor artık Elindeki yol haritalarının son duraklarına geldikten sonra, iktidar kendi sığlığının, zihniyet kalıplarının köhneliğinin ve 21'inci yüzyılla ilgili tasavvur yokluğunun ürettiği hataları yapıyor. Kendi sağladığı dönüşümün dinamiklerini anlamadığı veya sindiremediği için kendisini de tüketecek bir kısır söyleme, yıkıcı tavra teslim oluyor. Halbuki kendisinden ekonomik ve toplumsal dönüşümün tahribatından geniş kitleyi nasıl koruyacağını anlatması, bu konuyla ilgili ortaya bir somut çalışma, hedef koyması bekleniyor. İktidar partisinin cumhuriyet ve demokrasi tarihi açısından oynadığı rolün önemi ve yapıcılığı göz önüne alındığında bu gidişattan üzüntü hatta kaygı duymamak mümkün değil . Zira iktidar partisinin misyonu bitmiş sayılamaz. İş işten geçmeden kendine yönelik değerlendirme yapması gerekiyor. Bunu yaparken de ideolojik saplantılardan, dar kadrocu anlayışlardan uzaklaştığı ölçüde kendisine ve ülkeye fayda sağlayacaktır. İktidar partisinin yetersizlikleri muhalefet açısından şanslı bir Türkiye'de fazla kaygı da uyandırmazdı. Ancak giderek Baas Partisi'ne daha fazla benzeyen, 21'inci yüzyılda yaşadığımızın ne ölçüde farkında olduğu kuşkulu bir CHP ile de Türkiye'nin geleceğe ümitle bakması kolay değil . Dünya konjonktürünün talihli ülkesi Türkiye'nin siyasetindeki yetersizlikler nedeniyle 2006'da oyundan düşmemesi öncelikli bir hedef sayılmalıdır.
|