| |
|
|
Anlamlı geceler.. Üç güzel tablo!..
Çetin Altan'la İlhan Selçuk yan yana oturuyorlardı, Louis bilmem kaç koltukta.. Tepelerinde de Fikret Otyam .. Ayni yola baş koymuşlardı başta.. Ayni köşklerde birlikte yatmış, birlikte sorguya çekilmişlerdi. Sonra fikir yolları tümüyle ayrılmıştı. İlhan Ağabey Cumhuriyetçi kalırken, Çetin Ağabey demokrat olmuştu.. Birinci ve İkinci demişlerdi onlara.. Birinin elinde Birinci, ötekinin elinde İkinci Cumhuriyet'in bayrağı vardı artık.. Ama gene dosttular, gene sıcaktılar.. Ne güzel tabloydu o.. Çetin Ağabey, koca Otyam'ın 80'inci yaşına gelmişti, herkes gibi oraya.. Laf lafı açtı.. "Mimarlar ve heykeltıraşlar kaprisli olmazlar, yazarlar ve müzisyenler gibi.." "Niye ağbi" diye atladım hemen.. "Çünkü bunlar üç boyutlu şeyler yaparlar. Elle tutulur, dokunulur.." Cıvıttım hemen.. "O zaman playboyların da kaprissiz olması gerek.." Gevrek gevrek güldü Çetin Ağabey.. "Ama onların yaptıklarını herkes yapar.." Nebil enfes bir Otyam filmi yapmıştı.. 10 dakikada özetledi, deryayı.. Bir lafı çakıldı beynime Otyam'ın.. "İnsanı insan yapan iki şey vardır. Vefa ve sevgi.. Bir de barışı koydun mu yanına, tadından yenmez.." Nice yıllara Fikret, Çetin, İlhan ağabeyler.. Nice yıllara..
Erol Evgin ortamızda.. Köşede oğlu var, Murat.. Elinde gitar.. Arkalarda bir yerde de, gölgede durup lambayı tutan, eşi.. Emel.. Bizler de yakın dostlar.. Murat çalıyor, Erol, en eski şarkılarını söylüyor.. Melih ve Çiğdem'le yaptığı.. Hiçbir elektronik alet yok.. Gitar çıplak, ses çıplak.. Erol bir yandan da anılar naklediyor, eski şarkılarını, aynen eski kayıtları ile derlediği albümünü tanıtırken.. Yıllar önce.. Gene böyle bir toplantı.. Murat'ın yerinde Melih var, duvara dayalı piyanosu ile.. O çalıyor, Erol söylüyor.. "Bir ara Melih'e baktım, daldım kaldım" dedi.. "Adam piyanoyu çalmıyor, tuşlarla sevişiyor yahu.. Böylesi aşkla dokunulur mu?.. Şarkıyı kestim, baktım.. Melih de bana baktı, şaşkın.. "Melih, kes" dedim.. "Devam edersen bir yığın küçük küçük piyanolarımız olacak.."
Hani gece yarısı yataktan fırlayıp, karda tipide kilometrelerce yürüyüp öte köye varmış da Nasrettin Hoca, sonra cep telefonundan karısını arayıp "Bu kadar yeter mi, daha da gideyim mi" diye sormuş ya, "Az öte git" diyen karısına.. "Büyük düşün" demiştim, 41 yıl önce 1964'de 12 metre kare Fitaş pasajı dükkanında 50 pantolonu fason diktirip işe başlayan Mudo'ya, 80'li yılların ortasında.. İyi şeyler yapıyordu. Beni de defilelerine çıkarıyor, reklamlarında kullanıyordu, öylesi dosttuk.. Ama çok hesap kitap adamı gibi geliyordu bana.. Hep ölçülü atıyordu adımlarını sanki.. "Think Big" dedim.. "Büyük düşün.." Amerika'ya gitti, bana yalı kazığı gibi bir kurşun kalem getirdi.. Üzerinde Think Big yazıyor.. Bir de deve tabanı gibi silgi.. O da Think Big.. Hala dururlar.. Meğer Amerika'da da moda sloganmış o günlerde.. Mudo'nun aile toplantısı vardı o gece, yüzlerce konukla.. Yurdun dört bir yanından gelmiş Mudocular.. Tam 1100 kişi.. 38 mağaza.. 35 bin metre kare kapalı satış alanında.. Büyük düşünmeyi ilke yapmış adam Mudo.. Durmadan yeniliyor kendisini.. Durmadan gelişiyor.. "Yükselmeyen düşer" diyen Fikret'e nazire yapıyor.. "Giyimi ikinci plana attı" diye düşünüyordum, Ev Yaşam ve Bahçe mağazacılığındaki müthiş gelişmesini görünce.. O gece yaptığı mini defile ile yanılttı beni.. "Giyimde de varım, merak etme" diye.. Tabloya bakar mısınız?.. Sahnede 50'inci yılını dolduran Halit Ağabey (Kıvanç), yanında 41'inci yılında Mudo.. 41 kere maaşallah Mudo!..
|