İçimdeki dikta aşkı bambaşka
Türkiye'de taraf olmakta en zorlandığım "tartışmalar" bunlar. Yani, bir takım kurumların, örgütlerin, toplulukların, cemaatlerin, partilerin bir diğerini "demokrat olmamak"la, "demokrasiye inanmamak"la, "demokrasiyi araç saymak"la, "yargıyı etkilemek"le filan suçladığı "güncel tarih sayfaları".
Yani, mesela bu hükümet TÜSİAD'ı demokrasiye inanmamakla... TÜSİAD, canım, muhatabını aynı şekilde suçladığında... Ne bileyim, mesela Genelkurmay'dan birisi hükümeti yargıya müdahale ile... Mesela Başbakan da YÖK'ü aynı şeyle suçladığında... YÖK ve bir kısım diktarektörleri, vakıf patronları üniversitelerde kendi baskılarını, polis baskısını öğretim üyeleri ve öğrenciler üstünde estirirken sağı solu suçlayıp durduğunda... Kimi kimilerini "rejimin altını oymak"la... Kimileri de o kimini "demokrasinin altını oymak"la... Medyada geçmişleri darbe destekçiliğiyle müseccel başkaları herhangi bir iktidarı demokrat olmamakla... Cemaatinden partisine, Meclis grubundan kabinesine kadar demokratik kültürün d'sini dahi sevmeyenler ise basını demokrasiye ihanetle suçladığında... Gazetecilik yaparken "devlet emirleri"ni başının üstüne koyanlar "dinci basın"ı... Cemaat hocasından gazeteci örgütü "lideri" yaratıp emirleriyle gazetecilik yapanlar da ötekileri demokrasiye ihanetle filan suçladığında... Türkiye'de silahlı kuvvet müdahalesi arzulayanlar "Amerika'nın silahlı müdahaleleri" ne destek verenleri... ABD silahlı düzeninin destekçileri ise Türkiye'de asker müdahalesi isteyenleri suçladığında... Taraf olmakta zorlanıyorum.
TÜSİAD, eğer başkanının dediği gibi "30 yıldır aynı çizgide" ise, o çizginin içinde, askeri darbe, işkence düzeni, demokrasinin iğdiş edilmesi, zaten güçsüz insanların örgütsüzleştirilmesi, idam sehpaları vesaire de vardır. Yok, son dönemlerinde "genç kuşak raporlu demokratlığı" ile samimi ise, bu yeni çizginin içinde, "AB normları, Orhan Pamuk davası, Yücel Aşkın'a haksızlık" gibi "VİP'leşmiş", kusura bakmasınlar, mağdurlarını da aşıp "sosyetikleştirilmiş" davalar vardır da; "iş güvencesi"ne karşı çıkış da vardır, çok ünlü olmayan nice yazarın, yayıncının takır takır mahkum edilmesine, cezaevi baskınları ve tecritli düzenlemelerinde 100'den fazla gencin ölmesine yer yoktur. "Pamuk eller", demokrasi adına da olsa, kire, çamura, pasa ve kana pek bulaşmaz!
"Gavur İzmir" çağrışımını tevile çalışan Başbakan'ın esas kendi hükümeti, bakanları, ihaleleri filan, "port" adı altında "Gavur Kuşadası", "Gavur Galata" filan yaratmakta, evet İzmir limanını da aynı şekilde "gavurlaştırmak"ta beis görmez de, sonra sağa sola dersler verir. Ve ikiyüzlü destekçilik, taraftarlaşmşı, hatta köleleşmiş ve bağımsızlık ruhundan azade "tapınma" kültürü, ne bunları, ne parti içi demokrasi güdüklüğünü, parti dışı saygı eksikliğini, azarlama, aşağılama müptelalığını mesele yapar. Misalleri çoğaltmak işe yarar mı? Çoğunlukta, vicdanında bir özeleştiri fırtınası yaratıp da ilkelere tutunma eğelimi olabilir mi? Olmaz. Onca demokrasi, demokratlık tatavasına rağmen, hemen her kurum ve her "lider şahsiyet"te, askeriye ile "komutan" izdüşümü mevcuttur. İş dünyasının, siyasi partilerin, devletiyle özeliyle akademik dünyanın, bir sürü sivil toplum örgütü ile bizim camianın, cemaatlerin "içindeki dikta aşkı bambaşka"dır. Rütbe aşkı, seviye aşkı, hiyerarşi aşkı, tahakküm aşkı, birilerini yönetme, tabi kılma, emir eri sanma aşkı bambaşkadır. O yüzden, bağımsız düşünceden çok bağımlı müritlik ve kör taraftarlık, asıldır! Lakin, suçlarken "demokrasi" diyeceksin ki, şık dursun.
|