| |
Aritmetik sarhoşluk
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ne demek istedi?.. "Gavur İzmir" mi, yoksa "solun kalesi İzmir" mi?.. Olay tam bir "Tayyip bey klasiği." Önce "dikkatsiz bir laf" ediyor. Ortalık karışınca da... Kendisi, bakanları, danışmanları "çevir kazı yanmasın" misali konuşmaya başlıyorlar: - Öyle denilmek istenmedi... Basın çarpıttı.........
Meclis'teki sandalye sayısının fazlalığı bazen lideri "baştan çıkarıyor." Rahmetli Turgut Özal da bir gün, eski Dışişleri Bakanı merhum İhsan Sabri Çağlayangil'in bir "eleştirisine" kızmıştı da... TBMM kürsüsünde "ne de olsa Bursalı" diye bir söz sarf etmişti. Tepki görünce de... "Öyle demek istemedim" falan diyerek durumu kurtarmak için uğraşıp, durmuştu.
Madem Özal'dan söz açıldı... Devam edelim. Muhalefet, Başbakan Özal'ı topa tutuyordu. Turgut bey bir gün dayanamadı. "Kantarın topuzunu" kaçırıverdi: - Muhalefet beni bıraksın, küçük Turgutla meşgul olsun. Laf "al sana bir kaya, nerene dayarsan daya" misali, "nereye çekerseniz çekilecek" cinsten. Yine "yoğun bir tepki" oldu. Özal da "çevir kazı yanmasın" taktiğine başvurdu: - Yok canım... O manada söylemedim... Torunumun adı Turgut ya... Küçük Turgut derken, kastım oydu.
Hepsini anlatsak "kitap olur." "Bir tane daha nakledip" Özal defterini kapatalım. Muhalefet lideri Erdal İnönü, Başbakan Özal'ı eleştirmişti. Turgut beye soruldu: - Erdal beyin eleştirilerine ne diyorsunuz? - Erdal beyin boyu uzun, aklı kısadır. Muhalefetten ve toplumdan tepki geldi. Özal işi "espriye boğmak" istedi: - Canım ne kızacak?.. Erdal bey de benim için Özal'ın boyu kısa, boyu kısalar fitne, fücur olur deyiversin. Bu "yanıt" muhalefeti tatmin etmedi. Üstelik "boyu kısa vatandaşları" sinirlendirdi. Turgut bey de "yanlış yaptım" diyerek, "özür diledi", konu kapandı.
Özal'ınkiler zamanla unutuldu. Tayyip beyinkiler de yarın unutulur. Ama "bazı şeyler" var ki... Unutulmuyor. Hatta "keskinleşiyor, derinleşiyor." Yurt gezilerimizde bunun "iki örneğini" gördük.
Şeyh Şamil (1797-1871) yaşamını ülkesinin bağımsızlığına adamış bir kahraman. Şimdi "köy kahvelerinde bile" şunlar anlatılıyor: Şeyh Şamil, hacca gitmiş... Mekke'de hac görevini yerine getirip, Medine'ye geçmiş. Uzaktan, Medine görününce Şeyh Şamil toprağa kapanmış. Yerde sürünerek ilerlemeye başlamış. "Ne yapıyorsunuz" diyenlere de şu cevabı vermiş: - Peygamber Medine'de yatıyor... Onun huzuruna ancak sürünerek gidebilirim. Sakal-ı Şerif'in Atatürk Havaalanı'na "getirilişi" Anadolu'da hala konuşuluyor. Bir yandan "Şeyh Şamil hikayesi" anlatılırken... Bir yandan da "Başbakan, Sakalı Şerif'i ayağına mı getirtti, yoksa başka yere mi yollayacaktı" diye herkes birbirine sorup, duruyor.
İkinci örneğe gelince... "Alt kimlik, üst kimlik" lafı, milletin kafasını karıştırmış. Ne Başbakan "bir şey" anlatabilmiş, ne de insanlar "bir şey" anlayabilmiş. Bu sözün edilmesinin üzerinden " haftalar geçti." Ama "köyde, beldede, ilçede, kentte" tartışması ve yarattığı rahatsızlık sürüyor.
Büyük dağların uçurumu büyük oluyor. Büyük Meclis aritmetiklerinin yarattığı baş dönmeleri de. Ama her hatayı "Akif Beki'nin düzeltilmesiyle, açıklamasıyla" örtmek de kolay olmuyor.
|