Kırmızı Nişantaşı kimseye vermem pastamı!
Dudaklara parlatıcı, yanaklara pembe allık, saçlar, sallantılı küpeler tamam! Yuvarlak burunlu çizmeleri giyelim, modayı es geçmeyelim. Hava da pek soğuk aman üşümeyelim; kafadan şapkayı, boyundan atkıyı eksik etmeyelim... Evden çıkarken alarmı da kurduk mu (devir alarm devri, kader utansın) artık Nişantaşı'na inebilirim.Yazıp çiziliyordu; Nişantaşı yılbaşına hazırlandı, sokaklar aman da ne cici süslendi falan. Şöyle diyeyim; karakolun sokağı kızarmış, tüm ağaçlar kıpkırmızı ışıklarla kaplanmış. Önce "Bu ne yaa?" diyorsunuz, gözünüzü alıyor (bu lafın hastasıyım) yani... Derin nefes alıp ona kadar sayınca manzara ilginç geliyor. Sonra Beymen'in karşısındaki dev yılbaşı ağacını görüyorsunuz. Benim gibi yılbaşı ağacı delisi nesildenseniz "Vaaaayyy" çekiyorsunuz. İstiklal Caddesi'nin yılbaşı üstü kazık ve sıfır ışıklı halini görünce, Nişantaşı'nı süsleyenleri ayakta alkışlıyorsunuz. Saat yedi olmuş. Atiye Sokak'taki Salomanje'de ablamla yemek yiyeceğim. Bu arada geçen kış kafa göz yardıran yer ilanlarının üzerine tırtıklar koymuşlar. Çok şükür! Artık yağmurda camlara basıp düşmek yok yani. Neymiş? Geç yemek yiyen kilo alırmış, doğru yemeğe. Şiddetle tavsiye, yolunuz düşerse Salomanje'nin köftesini yemeden geçmeyin. Kocaman ve çok leziz. Bol bol tıkındıktan sonra Bebek Lucca'ya geçtik. Aaaaa!! Biz Salomanje'den geldik. Salomanje'nin sahibi Erol Kaynar Lucca'da... Hemen Erol Kaynar'ın yanına konuşlandık. Laf lafı açtı, Kaynar "Hayatta iki şeyi paylaşamam; biri meyvem diğeri balığım" dedi. "İsteyene canım feda, istediği kadar alayım, ısmarlayayım. Yeter ki benim meyvemi, balığımı istemesinler..." Şimdi 'paylaşmak ne güzeldir, erdemdir, insanı mutlu eder' geyiğine girmeyelim. Dürüst olalım, bazı şeyleri paylaşmak istemeyiz işte. Elimiz gitmez. Bir yandan da vicdan azabı çeker "Ben ne biçim insanım" diye kendimizi suçlarız. 'Bencillik' deyin, ne derseniz deyin. Biri rujumu, allığımı, CD'lerimi istesin tansiyonum düşüyor, içim çekiliyor valla. Bir de kolalı jelibonunu saklayan çocuk gibi milföy pastamı paylaşamıyorum. Yemeğimin hepsini veririm, milföyümü asla! Mesela Nükhet Duru asla kremlerini ve takılarını paylaşamaz. "Veremem!" de diyemez ama isteyen olursa için için fenalıklar geçirir. Rahmetli Cenk Koray da Çamlıca gazozuna pek düşkündü. Huyunu bilen arkadaşları evine gelir gelmez "Ben bir Çamlıca içeyim bari" diye mutfağa koşarlardı ki gazozlar yok! Nerde? Cenk Abi yatağın altına saklamış. Sonra Tülin Şahin meşhur şapkalarını paylaşamaz. Kokoş bir arkadaşım öldür Allah çantalarını vermez. Babam DVD'lerini ve kitaplarını paylaşamaz. Kimi çikolatalı pastasını, kimi sinemada patlamış mısırını kaçırır. Kimi tatlısını, bilgisayarını, takılarını, salatasını, makarnasını... Eee... Sevgiliniz, iç çamaşırınız, diş fırçanız üçlüsü dışında siz neyi paylaşamıyorsunuz?
|