|
|
|
|
|
Yeni Beyoğlu için sabredin
|
|
Çamurlu, çukurlu yollar ne zaman düzelecek? İçkili mekanlar meselesi ne olacak? Herkes Beyoğlu'nun tekinsizliğinden söz ediyor, bu nasıl çözülecek? Savaş Ay, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'la semtin sokaklarını dolaştı ve bütün bu soruların cevaplarını aradı.
Sıkıntılar var ama ortaya sanat eseri gibi bir Beyoğlu çıkacak
Savaş Ay Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'a sordu: "Beyoğlu'nda ne zaman rahat rahat yürüyeceğiz? İçkili mekanlar meselesi ne olacak?" İşte yanıtları.
Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde der ki " Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek. Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek..." Şimdi bırakın İstanbul'un kenar semtlerini, şehrin gözbebeği Beyoğlu'nda yürümek için yüzme bilmek de yetmez. Nasuh Mahruki'den dağcılık dersi almak lazım. Üstelik bu eğlence merkezinde "içkili mekanlar" meselesi ne olacak? Herkes Beyoğlu'nun tekinsizliğinden, güvenlik zaafından söz ediyor, bu nasıl çözülecek? İşte bu kadar derdin gücün ortasında çabalayan genç bir Belediye Başkanı'na, Ahmet Misbah Demircan'a bunları sordum. Özgüvenli, akılcı, iddialı yanıtlar aldım. Bir de hiç bilinmeyen taraflarını didikledim Başkan'ın. Hepiciği aşağıda...
- Esnafı, tüccarı, talebesi, resmisi, sivili, genci yaşlısı herkes "Ah Beyoğlu vah Beyoğlu" diyor Başkan. Ne olacak? - Elbette çok iyi olacak. Sıkıntılar çekilecek ama ortaya sanat eseri gibi bir Beyoğlu çıkacak.
- Çok iddialısınız ama millet "bittik, öldük" çekiyor. - Hemen gidip Talimhane'ye baksınlar. Biz Beyoğlu'nda yapmak istediklerimizin en güzel prototipini büyükşehir belediyemizle birlikte Talimhane'de yaptık. Sokakları güzelleştirdik, aydınlattık. Oradaki 300 binanın sahipleriyle, sorumlularıyla tek tek konuşuldu. Binaların güzelleştirilmesi için projeler verildi. Şehre bir güzellik katsın diye orada örnek bir taksi durağı yapıldı. Bütün bunlar olunca bir kent bilinci oluştu.
- İnsanları da düzenli kılar bu... - Elbette. Adam sokağına çöpünü rastgele atamaz oldu. Çevresiyle barışık, uyum sağlamaya çalışan biri oldu. Orada bir kuruyemişçi, bir bakkal varsa tentesiyle birlikte iç dizaynıyla çekidüzen verdi kendine. Güvenlik kendiliğinden sağlandı. Çünkü öyle nezih, şık bir format içine gelip işporta tezgahı açamadı kimse.
- Zafer biraz da hasar ister mi diyorsunuz? - Elbette. Beyoğlu'nun on yıllardır kambur olmuş sorunlarını toptan çözmeye kalkıştığımız için özellikle de İstiklal Caddesi civarında bir şantiye durumu var. Birkaç ay sonra dünyanın en güzel bölgelerinden birinde yaşayıp, gezecek herkes. Günde 1 milyon insan geliyor. Aydınlık, temiz, tertipli olmalı.
EŞİMİN YÜZLERCE KIZI VAR - Nasıl bir tempo bu? Her gün kaça kadar böylesin başkanım? - Sabah 07.30'dan gece yarılarına sürüyor.
- Hanımefendi ne diyor bu işe? "İyi bir belediye reisisin ama aile reisini evde göremiyoruz" diyor mu? - Demez mi? Ama çözüm yolunu buldum. O da hizmet etmenin tadına varınca sosyalleşti. Evde iki kızımız var ama sadece Beyoğlu bölgesinde yüzlerce kızı var eşimin. Yoksul çocuklar hepsi. Onların okulu, sağlık sorunları, giyim kuşamları bize ve ailemize artı bir değer de katıyor. Onlarla yaşamış olmak bize bazı şeyleri iyice farkına vardırıyor.
- Böyle koştur koştur bir yaşam düşlememişti herhalde. Nasıldı tanışma anlaşma günleri? - Bir toplantıda tesadüfen gördüm. Kayınpederim Mustafa Aksoy'u zaten tanıyor seviyordum. Hemen karar vermedim. Bir sürü seçenek içerisinde aklımda kaldı.
- !!!!!!! - Yani alternatifler vardı kafamda. Haa bu arada benim eşim ve siz aynı apartmanda oturmuşsunuz. Vatan Caddesi'nde, annenizle beraber otururken onlar da ailece bir üst katınızda oturuyorlarmış. Bizim ailede sana karşı bir yakınlık ve sempati var bu yüzden.
- Evet evet 5-6 kardeşti onlar. Çok sevimli, saygılı çocuklardı. - Sonra babam babasına gitti, istedi Allah'ın emriyle. Ama kız; "Asla olmaz. İstemem" diye tutturmuş.
- Beğenmemiş mi yoksa? - Görmemiş ki hiç. Sonradan itiraf etti. "Bu çocuk Ali Rıza hocamızın oğlu. İlahiyat mezunu. Kim bilir karşıma ne çıkacak?" demiş. Bir gördü, her şey bitti.
- Vayyy başkanım! Clark mı çektiniz bakışlarla filan? - İlk görüşmeye ablasıyla gelmişti. Hiç unutmam; 10 Aralık 1996'ydı. Yeşilköy'de çiçekçinin önünde buluştuk. Böyle afra tafrayla gelmişti. Kibarlığım üstümde. Bir buket çiçek yaptırmışım hemen takdim ettim. Sonra arabada yanıma oturdu. Kaşıbeyaz'a götürdüm onları. Konuştuk. (gülerek) Orada karizmayla hallettim durumu. Haftasına buluşmak üzere sözleştik buluştuk.
AŞK İLK BAKIŞTA OLUR - Yine mi kebapçıya? - Yok. İkinci toplantıyı Hıdiv Kasrı'nda yaptık.
- !!!!!!!!! - (gülerek) Pardon, ağız alışkanlığı toplantı diyorum. İkinci buluşmaya yani. Buluşup bu kez Hıdiv Kasrı'na gittik. Vakit kısıtlı, doğrudan konuya girdim. "Olacak mı?" dedim, "Tamam" dedi. Kısa zaman sonra nişanlandık Topkapı Eresin Otel'de.
- Aşk, sevda sonradan mı geldi? - Zaten aşk bir ilk görüş değil midir? Yabancı sözler var bunu anlatan. Arapların mesela güzel bir sözü vardır: "El hubbu bi nazratin vahide."
- !!!!!!!! - "Aşk ilk bakıştır" anlamında...
- Öncesine de dönelim. O vakitler dünyayı dolaşan yakışıklı bir turist rehberi var. Hayli hareketli geçmiştir ama hayatta anlatmazsın değil mi başkanım? - (ağzına fermuar işareti yapıp gülüyor) Yorum yok!..
- Hiç mi gönlünüz düşmedi. Mesela bir yabancıya çok özel duygular olmadı mı? - Aslında bir defa oldu. Eşim de bilir bunu. Bir İtalyan kız bana aşık olmuştu. Bende öyle aşk değil ama bir ilgi vardı. Kısa süre arkadaşlık ettik. Sonra uyardılar beni. "Kültür çatışması beter şeydir, yakınından yörenden kendi kentin, kasaban, mahallen hatta sokağından evlen" dediler.
- Oldu mu şimdi bu? - Ne oldu mu abi? - Sokağından evlen demişler sen gelip bizim sokaktan hatta apartmandan kız almışsın. - (kahkahayla gülerek) Yaşa abi iyi yakaladın.
|
|
|
|
|
|
|
|
|