Denizdeki o tuhaf hikaye
Eski denizciler uğursuz saydıklarından, ayın 13'ünde ve haftanın cuma gününde denize açılmazlardı. Bilinen en eski adetlerden biri de, yeni bir tekne denize indirilirken, deniz tanrılarına kurban edilen bir çocuğun ölü bedeninin teknenin bir yanına bağlanmasıdır. Gemiyi tehlikelere karşı koruyacağına inanılan bu uygulama günümüzde geminin gövdesinde şampanya şişesi kırmaya bırakmıştır yerini. Uğurlu bir şarap türü sayılan şampanya şişesi kırılırken de, geminin adı söylenmelidir. O sırada dudaklardan çıkan ad asla değiştirilmemelidir. Bir geminin adının değiştirilmesi uğursuzluk olarak kabul edilir. Bir geminin adı, onun geleceğinin de habercisidir.
İSİM -KAZA BAĞLANTISI Bu konuda gözlerimizi, 1757 yılında, İngilizler ve Fransızlar arasında yapılan bir deniz savaşına çevirelim: İngilizlerin batan gemilerinden birinin adı "The Terrible"dır. Türkçesi; Korkunç!.. Execution, yani idam tersanesinde yapılan geminin kaptanının adı ölüm anlamındaki "Death", subaylardan birinin adı şeytan demek olan "Devil", gemi doktorunun adı ise "Ghost" yani hayalet demektir. Gemi batmış olsa da, bir İngiliz denizcilik şarkısıyla söz ettirir kendisinden: Gemisinin adı "Korkunç"tu dostlar, Tayfaları dersen birer canavar. Tam iki yüz kişi, aslan mı aslan, Sevdaları yalnız deniz ve vatan, Suda Azrail'in soğuk nefesi, Kaptan Ölüm için can verdi hepsi. Gemicilere dokunmanın kızlara uğur getireceği de günümüzde fiyakasını koruyan inançlar arasındadır. İskoçya'da ıslık çalmanın fırtına çağırmak anlamına geldiğine inanıldığından, denizdeki kocalarının dev dalgalarla karşılaşmalarından korkan kadınlar, pişirdikleri yemekleri ağızlarına götürürlerken kaşığı üflemezler. At nalı ise denizde uğur getirmez, derler. Rus şair Boris Slutski'nin "Okyanusta Atlar" adlı şiirinde bu özelliğe tanık oluruz. Şiir, "Atlar da bilir yüzmesini atlar / Ama güzel yüzemez uzağa gidemezler" dizeleriyle başlar ve şöyle devam eder: "Slava" gemisini unutmayın kardeşler Ve unutmayın ki Rusça'da "şeref"e "slava" derler. İsmiyle övünür bu gemi ve ilerler. Baş eğdirir koca koca okyanuslara. Tam bin tane at vardır sintinesinde Ve gece gündüz bir telaş atların kişnemesinde. Bin at dört bin at nalı eder, Ama at nalı denizde uğur getirmez derler! Ve gün gelir geminin dibi delinir, Uzakta göz alabildiğine uzakta kara görünür. Doldurur sandalları insanlar, Ama atların elinden yüzmekten gayrı ne gelir? Slutski, kıyıya yüzme çabasındaki atların okyanusta bir ada oluşturduğunu belirttikten sonra, zavallı hayvanların kendilerini terk edip gidenleri kişneyerek protesto ettiklerini ve öylece battıklarını yazar. 1991 yılının 14 Kasım günü de, "Slava" adlı geminin sonuna benzeyen bir trajedi yaşanır İstanbul Boğaz'ında. O gün, yirmi bin canlı koyun taşıyan Lübnan bandıralı "Rab Union 18" adlı gemi Filipin bandıralı "Madonna Lily" ile çarpışır. Çarpışma sonrasında Boğaz'ın sularına gömülen Rab Union 18'den gelen koyun melemeleri çıkmaz İstanbullular'ın kulaklarından. Bu korkunç kaza, Akgün Akova'nın adına iki geminin adını koyduğu şiirinde karşımıza çıkar: Ve karnında yirmi bin koyun ölüsüyle Rab Union 18 Koçların ders kitaplarına göre yirmi bin şehit Denizde batan gemilerle ilgili pek çok garip öykü anlatılır. Bunda, denizcilerin hayal güçleri geniş insanlar olmalarının da payı büyüktür. En ilginç öykü, Galler'in kuzeyindeki Menai Boğazı'nda batan üç gemiyle ilgilidir. Gemilerin ilki 5 Aralık 1664'te batar ve 81 yolcu arasından yalnızca "Hugh Williams" adlı yolcu kurtulur. Aynı yerde, bir gemi daha batar 1785 yılında. 60 yolcudan yalnızca biri boğulmaz ve kurtulanın adı Hugh Williams'tır. Günlerden de yine 5 Aralık'tır. Menai Boğazı'nda 1860 yılının 5 Aralık günü 25 yolcu taşıyan bir gemi daha batar. Kurtulan yine bir kişidir. Adını merak ediyorsanız yazıvereyim: Hugh Williams!..
|