|
|
|
|
|
|
Bu ülkede ışıklar boşuna yanıp sönmedi
"Bir Dakika Karanlık" eyleminin yaratıcılarından Ersin Salman bu eylemin Türkiye'de pek çok şeyi değiştirdiğini söylüyor.
Ersin Salman kamuoyunda reklamcı kimliği ile tanınsa da geçmişte ve bugün sol politikalar için uğraş veren bir isim. Susurluk kazasından sonra müthiş bir protestoya dönüşen "Aydınlık için Bir Dakika Karanlık" eyleminin öncülerinden. Ersin Salman ile Şemdinli'deki olaylardan, kuşak çatışmasına kadar pek çok şey konuştuk.
Şemdinli'de olanlara karşı 9 yıl önceki protestolar yok? Susurluk günlerindeki kadar canlı değil ama hala sürüyor. Daha doğrusu demokrasi mücadelesi, bitti denip, nokta konulacak kısa erimli bir şey değil. O bir maraton. Şemdinli meselesinde tekrar toplandık. Bir grup arkadaşımız "yurttaşlar heyeti olarak" Şemdinli'ye gitti. Bu hareket Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi'nden ibaret değil. İçinden Sivil Anayasa Girişimi çıktı, Barış Girişimi çıktı, Irak'ta savaşa hayır kampanyaları, Irak Dünya Mahkemesi yapıldı.
İlk eylem neler kazandırdı? Işıklar boşuna yanıp sönmedi. Üç kişi beş kişi de olsa yargılandılar, mahkum oldular. Sedat Bucak ve Mehmet Ağar'ın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Bir daha seçildiler. Ama iş yürüyor. Ben iyimser bir insanım. Dünya kötüye gitmiyor, iyiye gidiyor diye düşünüyorum...
Aynı olaylar tekrarlanınca bir hayal kırıklığı yaşanmadı mı? Şimdi Kopenhag Kriterleri falan dediğimiz zaman bunlar oyuncak değil. O ölçütleri yasalara geçirdiğin ve o yasaları uygulamak zorunda kaldığın zaman demokratikleşme yolunda daha ileri bir mevzide olacaksın. Eğer ışığımızı yakıp söndürmeseydik bunlar bu kadar kolay olmazdı. Bir sürü tabularımız var ülke olarak. O tabuların bir kısmı kırılmaya başladı. Kıbrıs meselesi, Ege meselesi, Ermeni konusu, Kürt meselesi... Bunlar tabuydu, konuşulmaz şeylerdi ve birden bire değişecek şeyler değil. Gri tonları yaşaya yaşaya aydınlığa çıkacağız. Yavaş yavaş umarım ki sürekli aydınlığa kavuşuruz.
KİTLELER YARATTI! Eylemler nasıl gelişmişti? Bu 25-30 milyon insanın katıldığı çok kollektif, toplumsal bir protestoya dönüştüğü için bunun yaratıcısı o kitledir diye düşünmek lazım. Biz 'Her gece saat 9'da ışıklarımızı kapatalım' dedik. Onlar baktılar ki ışık kapatınca kapatıldığı belli olmuyor, bu sefer ışıklarını yakıp söndürmeye başladılar. Yetinmediler, tencere, tava çalmaya başladılar. Mahallelerde küçük meydanlara inip düdükler, ışıklar, mumlarla eylem yaptılar. Dolayısıyla bir tek yaratıcısı yok. Bu toplumsal bir olay, demokrasiyi geliştirme çabası.
Kampanyanın farklı etkilerini görüyor musunuz? Malatya'daki çocuk yuvasıyla ilgili olayda ilgili bakan "Siz'siz olmaz, var mısınız?" diye bir kampanya açmış. Sivil girişimler, yurttaşlar olmadan olmaz diyor. Biz de meclise söylüyoruz. 'Siz'siz olmaz, var mısınız?' diye. Bu bir toplumsal taleptir.
Kampanyanın devlette karşılık gördüğü söylenebilir mi? Yavaş yavaş hepimiz ehlileşiyoruz. Sivil toplum da, devlet de, bürokrasi de...
1 Dakika Karanlık eylemine neden bu kadar katılım oldu? Mercedes kamyona çarpalı 9 yıl oldu. Şimdi Şemdinli'de rastladığımız gibi birdenbire suçüstü yakalandı birileri. İnsanlar 'Böyle yaşamak istemiyoruz' demeye başladı. Devletimiz niye çetelerle işbirliği yapsın, niye bir kanun kaçağı ile bir polis şefi ve bir milletvekili aynı arabada seyahat etsin? Milletin burasına geldi ve dünyanın en geniş protesto eylemine dönüştü.
HESAPLAŞMA GEREKLİ 12 Eylül'le, belki 12 Mart'la hesaplaşılamamış olması da etkili olabilir mi? Bu hesaplaşamama meselesi bence son derece önemli. Türkiye kendi geçmişiyle ve tarihiyle de hesaplaşmadı, 6-7 Eylül olaylarıyla da hesaplaşamadı. Elli yıl geçti, bir sergi açıldı İstanbul'da. 6-7 Eylül'de saldıran insanlar sanki yıllardır o köşede bekliyorlarmış gibi tekrar saldırdılar. Tarihimizle hesaplaşmamız, kendimizle barışmamız eksik. Sadece devlet çapında değil, yurttaşlar olarak da öyle. Sol hareket de kendisiyle hesaplaşmamıştır. Bizim geleneğimizde kendimizle, tarihimizle barışmak yok. Bir astsubay suçlandığı zaman bir generalin 'Ben o çocuğu tanırım, iyi bir çocuktur' demek geliyor içinden. Halbuki tarafsızca yargılanmalı, suçlu ise suçlu, değilse suçsuz olduğu ortaya çıkmalı. Aynı şey Mehmet Ağar için de geçerli. 'Ben bunu bilerek yaptım ve iyi ki de yaptım' dedikleri şeyler yargının süzgecinden geçmeli. Sahiden iyiyse aklanmalıdır da. Bunların hepsi yurttaştır. O anlamda 12 Eylül'le de mutlaka hesaplaşmak şarttır.
Çağan Irmak'ın "Babam ve Oğlum" filminde de bu baba ve oğul arasında geçiyor Bana da soruyorlar hep 'Siz babanızla nasıldınız?" diye. Bizim daha önce 12 Mart'ta başlayan bir çatışmamız vardı. Daha doğrusu her çocuk, her baba çatışmıştır. Çağan Irmak'ın filmini henüz görmedim ama daha görmeden kutluyorum. Yapılması gereken işlerden birini yapmıştır. Böyle bir konuya değinmek önemli bir şeydir.
Kuşağınız muhafazakar bir ülkede solculuğu benimsedi? Genel olarak çocuklar babalarından daha ileri bir noktada dururlar. Kainatın diyalektiği budur. Ben şanslı bir çocuğum, babam özgürlükçü bir adamdı. Bir gün bana bir kitap verdi, Nazım Hikmet'le ilgili bir kitap. 'Bak evladım bu adama komünist derler ama bu çok iyi bir şairdir, bunu okuman lazım' diye. Antikomünist filan değildi. Bir ara Süleyman Demirel'in özel kaleminde çalıştı. Ben o sırada TRT'de çalışıyorum, memur olduğum için parti üyesi olamıyorum ama TİP yandaşıyım. Bana 'Yapma bak başın derde girecek' falan diye nasihatler ederdi. Solculuk konusunda acabalar vardı kafasında. Dolayısıyla beni kollamaya çalışan bir tavırdı. 'Seni ben bile kurtaramam' demiştir bir gün, ben de 'Baba bak senin ipini ben çekerim' demişimdir. Bu bence o hamlık içinde ağızdan çıkan bir gençlik eşekliğidir...
Bir kopma olmadı mı? İki üç yıl hiç konuşmadık babamla. Küsmedik, ayrı kalmayı tercih ettik. Sonra duydum ki kalp krizi geçirmiş. Gideceğim fakat pos bıyıklarım var, solcu bıyık. Başörtüsü gibi bıyık da bir siyasal simge. Bıyıklı gidersem adamın kalbine inecek. Bilmem kaç yıl sonra kestim bıyıklarımı, Koştum elini öptüm... Onbeş yirmi dakika konuştum. Fazla yormayayım diye çıktım dışarı. Arkamdan bir ses, doktoru; 'Ne yaptın sen bu adama' diyor. Bir şey yapmadım' dedim 'Ben oğluyum'. 'Çok iyi yaptın, kalbi düzeldi, rahatladı, her gün gel' dedi. Ben de gittim her gün. Yani beni bıyıksız gördüğü zaman kalbi düzelecek kadar bir gerginlik vardı demek ki... Ama ben her zaman onun özgürlükçü düşüncelerinden etkilenmişimdir.
Çocuklarınızla başka tür bir çatışma yaşıyor musunuz? Babamla olduğu kadar keskin bir şey olmadı. Ben günümüzdeki çocukların politikayla ilgilenmemelerine üzülürüm. Hayatla ilgileri bir meslek edinip, para kazanmak düzeyinde kalıyor. Dünyayı değiştirmek istemiyorlar. Oysa dünyayı değiştirmek istemesi lazım çocukların.
YENİ POLİTİKA BİÇİMİ Aydınlık eylemi yeni bir politika biçimi mi? Sivil toplumun dünyaya müdahalesi böyle bir şey. Bu yöntem geçtiğimiz günlerde sanıyorum Azerbaycan'da kullanılmaya başlandı. Dünya, sivil toplum bütün deneyimlerini paylaşıyor ve bu bizi ileriye götürecek.
Medya dilini bilen biri olarak sivil hareketlere önerirsiniz? Sivil girişimcilik alışageldiğimiz örgütlenmelerden değil. Başı, sonu olmayan yatay, eşitler arası bir örgütlenme. Hatta örgütlenme bile denemez.
Bu anlamda "iktidarı yok edin" diyebilir misiniz? 'İktidarı yok edin'i bilmem ama iktidara müdahale edin diyebiliriz. Bir yönetim kurulu, bir genel sekreter yoktur. Hatta toplantılarda bile farklı kişiler kolaylaştırıcı olur. Oy kullanmak yoktur bizde, birbirimizi ikna ederiz. Eşitler arası bir ilişki, gönüllü bir ilişki. Yasal bir şey değil, ancak meşru bir şey.
Cengiz ERDİNÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|