| |
Aman petrol, canım petrol...
Geçen hafta cumartesi günü yazdığım "Orada var, burada yok mu?" başlıklı yazım, tahminlerimin ötesinde bir ilgi uyandırdı. Silopi'den on altı kilometre ötede, Kuzey Irak'ın Kabaruk bölgesinde, oranın yerel başbakanı Neçirvan Barzani'nin üç petrol kuyusunun sondajını başlattığını okumuştum. Suriye sınırında, bizim taraftan bakınca elle tutuluverecek gibi görünen Kamışlı'da da bir zamandır "doğalgaz" çıkıyordu. Bunları hatırlattıktan sonra yazı şöyle bitiyordu: "Son zamanlarda Kuzey Irak'tan gelen bu tür haberler insanın aklını, biraz da eskilerde kalan iddiaların etkisiyle yeniden kurcalıyor. Bu kadar yakınımızda petrol ve doğalgaz var iken bizde olmaması mümkün mü? Mümkün değilse, biz bugüne kadar bu servete neden sahip olamadık? İnsanın aklını kurcalayan tuhaf bir soru bu..."
Dünyanın ve Şili'nin Pinoşe'yi yargıladığı bir dönemde bizim darbecilerin de yargılanması için harekete geçtiği için hayatı depreme uğratılan Sacit Kutlu, olağanüstü bir nezaketle, yazıdaki bir ayrıntıyı berraklaştıran bir not yolladı. Ben yazımda, Misakı Milli sınırlarının Lozan'da değiştirilmesinin Birinci Meclis'te nasıl fırtınalar kopardığını 1985'te İş Bankası tarafından yayınlanan belgelerde bulunabileceğini yazmıştım. Sacit Kutlu, bu belgelerin "TBMM Gizli Zabıtları" olduğunu, Lozan'ın da bunun içinde bir bölümü oluşturduğunu vurguladı...
Jeoloji mühendisi Uğur Arslan ise yazıyı "komik" ve "gerçeği yansıtmaz" bulmuştu... Yaptığı kısa açıklamadan benim "kendi payıma düşeni" almamı öneriyordu. Yaptığı açıklama ise petrolün maliyetinin, verimliliğinin, rezerv miktarının önemini hatırlatmaktı. "Doğalgazdan" ise hiç söz etmiyordu. Ahmet Çetin de "sondaj" kavramını açıyor, bunun her zaman olumlu sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Manisa'yı da buna örnek gösteriyordu. İki yıl önce de Manisa'da böyle bir sondaj yapılmış ama rezervler çok düşük bulunduğu için kapatılmıştı. O da doğalgazdan söz etmiyordu. Halbuki, benim aklımı kurcalayan soru, oradaki işletilen nitelikli kaynakların bize bu kadar yakın olmasına rağmen bizde niye hiç enerji kaynağı olmadığıydı. Sondaj, petrol yatağının işletilmesi için aranan koşullar, maliyet gibi yaygın olarak bilinen bilgileri aşan bir kuşku vardı bende...
Cüneyt Gürcan Akçora ise İngilizlerin muhtemel petrol yataklarının Türkiye'de kalmaması için ince ayarlı bir sınır oluşturduğu söylentilerini tekrarlayarak, bu iddiaların doğru olması halinde yazının cevabının da verilmiş sayılması gerektiğini söylüyordu.
Petrolü "ulusal" mesele görüp, "bir yaşına gelmeden ölen bebekleri" ulusal konu görmediğini serzenişlerinden anladığım Süheyl Şengül'ün ise petrolün bizde kasten çıkarılmadığına inancı tamdı. Bu hayati konuyu Güneydoğu'daki yüz yıllık rahatsızlığın da sebebi sayıyordu. Konunun peşini bırakmamamı, sıraladığı soruları gündeme getirmemi istiyordu.
Petrol konusuna emek vermiş uzman çevreler de, petrolün ve gazın bizim topraklarda yeterince aranmadığını, hele denizlerdeki çabalara tamamıyla boş verildiğini belirtiyorlardı. Ayrıca bizde olmaması halinde gerçekten bunun kökeninin Cumhuriyet öncesi bölgedeki İngiliz ve Fransız gayretinde aramak gerektiğini yineliyorlardı. Bizdeki jeolojik yapının Ortadoğu'dan farklı olduğunu, o nedenle oradaki gelişmelerin bire bir bizde gerçekleşmeyebileceğini söylüyorlar ama gene de bu gerçeğin bile gerekli aramanın ve gayretin önünü kesmemesini istiyorlardı.
Yukarıdakiler bana gelen onca elektronik mesaj arasından seçtiklerim... Ama bu petrol konusunun önemli bir sinerji yarattığını söylemek gerek... Üstelik onca görüşe rağmen aklımdaki tuhaf soru hala yanıtlanmış değil...
|