Meydan siyaseti!..
Sabaha karşı biten Siyaset Meydanı'nda konuşulanları özetlemek için sözcükler aradığımda, imdada yine programın adı yetişti. Ters yüz edilmiş haliyle: Bunun adı "meydan" siyasetiydi...
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Türkiye'de Kürt ya da Güneydoğu sorunuyla ilgili tablo, programın sonunda yansıdığı kadar olumsuz değildir. Ancak... Programa yansıyan tablo da, büsbütün gerçeğin dışında sayılamaz. Çoğumuzun hoşuna gitmeyen görüşler öne sürülmüş olsa da, bu görüşlerin çatışması bizi rahatsız etse de; bu görüşler ve bu görüşlerin temsil ettiği kitleler bu ülkede vardır. Azdır, çoktur ama vardır. Tarihsel kökleri itibariyle de, bugünkü haliyle de vardır. Yok saymak ya da görmezden gelmek bizi "iyimser" kılabilir. Ya da, sadece bizi "iyimser" kılacak olanları dinleyerek kendimizi "rahat" hissedebiliriz. Ki son zamanlarda yapılan biraz da odur. "Var" ken görmezden gelmenin sonucudur biraz da; uğranılan düş kırıklığı... Görmek canımızı sıkmıştır, ama başımız da kumdan çıkmıştır işte... Hoşumuza gitmese de, önceki gece yaşananları, konuşulanları, bağrışılanları bir tür "laboratuvar" olarak görmek, çıkarılacak en olumlu sonuç sayılmalıdır. Bu laboratuvar'dan dersler çıkarılmalıdır. Dersleri biz alırız... Ancak dersin sonucundaki sınavın notunu "hayat" verir.
Dersin en önemli sonucu ne olabilir? Eski "aktör" lerin devre dışı kalması... İki tarafta da... Fakat... Biz bırakmasak, hayat bırakır... Hayat öğütür çünkü... Şimdi on yaşındaki çocuklar, on yıl sonra neyi ve kimi hatırlayacak bugünden? Hangi sözleri, hangi söylemleri, hangi eylemleri? Nitekim, geçen hafta gittiğimizde en çok on yaşındaki, on beş yaşındaki çocukları dinledik "uzak" larda... Bilgisayar istiyorlardı, biliyor musunuz? Bilgisayarın hafızasına zehrimizi akıtmazsak iki taraftan, ne sorun kalır ki? "Durum" onun için görüldüğü kadar kötü değildir. Ama sanıldığı kadar da "iyi" değildir. Bunu bilelim, bu da bir şeydir. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel aradı dün sabah... Programı sonuna kadar seyretmiş. Tanıdığı o "kürt ve kurt" politikacı için, "o" nun "akraba" larının söylediğini aktardı: "O ailemizin yaşadığı trajedilerden hiç ders almadı!" Öteki taraftakiler ders aldılar mı acep?
Lakin, çocuklar bu derslerin hiçbirini "Bu da bize ders olsun!" diye bile bilmemeli... Hiç bilmemeli, hiç... İki tarafta da "sağduyu" daha çok yükseltmeli sesini... Ki iki tarafta da vardır; azdır, çoktur ama vardır... Siyaset Meydanı'nda da vardı... Görüldü... Gördük... Öteki seslerin "desibel" ini kısmak değildir maksat... Bastırmaktır seslerini çoğalarak, onları azaltırken...
Ece Temelkuran'ın iki taraftaki karanlık "derin" liklere ilişkin çarpıcı söylemi kanıtlandı aslında çarşambayı perşembeye bağlayan gece... O gece de onun üzerine dedi ki Ece: "Bölgedeki iki muktedirden azade bir dil icat edilmeli..." "Sezen'in şarkısı gibi" dedi... "Yeni şeyler söylemek lazım" dedi... Yeni şeyler, yeni şarkılar; yeni söyleyenlerce söylenmeli bir de! (Herkes, programın başındaki Hakkari izlenimlerini konuşuyor. Keşke yalnızca o görüntüler olsaydı, diyorlar. Keşke bir daha yayınlayabilseniz, diyorlar... Bir daha ? Belki...)
|