|
|
|
|
Ölüm fetvası korkusuyla büyüdü
"Şeytan Ayetleri" romanı nedeniyle, 1989'da Ayetullah Humeyni tarafından hakkında ölüm fetvası verilen Salman Rüşdi'nin oğlu, şimdi 25 yaşında. Babası için ölüm fetvası verildiğinde 9 yaşında olan Zafar Rüşdi, ilk kez konuştu.
"Okul zili çaldığında gün bitmişti ve benim için hayatımda yeni bir dönem başlamıştı. Eve gittiğimde bir sürprizle karşılaştım: Annem işten her zamankinden erken dönmüştü. Durumdan kuşkulanmıştım ama ne olup bittiğini anlayamıyordum. Tahran Radyosu, İran dini lideri Ayetullah Humeyni'nin, yazdığı 'Şeytan Ayetleri' romanından ötürü babam hakkında ölüm fetvası verdiğini duyurmuştu. Günlerden 14 Şubat'tı ve ben 9 yaşındaydım", hayatının akışını değiştiren o günü bu sözlerle anlatıyor 25 yaşındaki Zafar Rüşdi. İngiliz Tatler dergisine verdiği röportajda, ölüm fetvası korkusuyla geçen çocukluğuna dair anılarına şu sözlerle devam ediyor: "Babamın aynı gün, öğleden sonra beni arayarak, İngiliz Emniyet Teşkilatı'nın koruması altında ve güvende olduğunu söylediğini, hatırlıyorum. Önümüzdeki 10 yıl boyunca sık sık değiştireceği evlerden birindeydi.
"ÇOK UTANIYORDUM" Ertesi gün hayatıma her zamanki gibi devam ettim ve okula gittim. Ama okulun önünde beni ordu dolusu üniformalı polis bekliyordu. Arkadaşlarım bütün bu patırtının benim için koptuğundan habersiz, okula girebilmek için sıraya girmişlerdi. Polisler okulun kapısında nöbet tutuyor, okuldan çıktığımda eve kadar bana eşlik ediyorlardı. Benim için ürkütücüydü ama daha da çok utanç verici!" "Çok defa telefon numaramızı değiştirmek zorunda kaldık." diye devam ediyor genç adam o günleri hatırlayarak: "Bir arkadaşımı ziyaret için evden çıksam, döndüğümde kapımızda fotoğrafçılar, gazeteciler üzerime atılıyorlardı. Bu insanların benim hayatımla neden bu kadar ilgilendiklerini anlayamıyordum. Daha çok, kutsal değerlere küfrettiği iddia edilen bir adamın hayatının nasıl harap olduğunu görmek istiyorlardı bana göre." Çevresinden en çok yöneltilenin, "bu şekilde çevrelenmiş ve tehdit altındayken büyümenin nasıl bir şey olduğu" sorusu olduğunu söylüyor Zafar Rüşdi. Onlara verdiği yanıt ise: "Bu benim normalim. Yaşadıklarım benim için normal hale geldi. Arkadaşlarıma nerede oturduğumuz konusunda yalan söylemek; polislerle yaşamak ve seyahat etmek; babamı her seferinde kiralanmış ve başkasına ait eşyaların bulunduğu, ülkenin dört bir yanındaki evlerde ziyaret etmek, bütün bunlar benim için normaldi artık." Okul yılları bittiğinde ise biraz daha rahat bir ortamdaydı artık genç adam. Arabasıyla babasına gidebiliyor ama kimsenin yerini bilmediğinden emin olmak zorunda kalıyordu. İnsanların babasını çok iyi tanımadığını düşünmelerinden yakınıyor Zafar Rüşdi: "Ama tam tersi doğru. Özel durumumuzdan ötürü çoğu baba oğulun paylaşamayacağı şeyleri paylaştık. Ben de hayatımda babam kadar başarılı olabilmeyi umuyorum. Büyük ihtimalle yazarlıkta olmasa da..."
"ANNEM-BABAM BOŞANMIŞTI" Bütün bunlardan sonra "iki babam olduğunu düşünüyorum" diyor Zafar Rüşdi: "Birincisi yanında büyüdüğüm babam; ikincisi ise şöhretli bir yazar ve uluslararası politik bir figür. Ama benim kabul ettiğim babam, ünlü biri ya da politik bir figür değil. Ben onu hala çocukluğunda yanında büyüdüğüm babam olarak algılıyorum. Banyodan sonra beni havluya saran, benim için uyku öncesi hikayeleri anlatan babam. Anneme gelince. Annem ve babam ölüm fetvası verilmeden birkaç yıl önce boşanmıştı zaten. Bu sürecin başından sonuna kadar annemle biraz daha normal bir yaşam sürdüm. 15 yaşımdayken, anneme meme kanseri teşhisi kondu ve annem bundan 5 yıl sonra, 51'inci doğumgününe aylar kala öldü. Bütün yaşadıklarımızla başa çıkmak zorundaydı. Pek çok insan benim duygusal olarak bir harabeye dönüştüğüme, yıllardır psikiyatriste gittiğime inanıyor. Ve ben hepsine şunu söylüyorum: Ben iyiyim. Gerçekten de tam olarak bunu söylemek istiyorum."
Derleyen: Elif KORAP
|
|
|
|
|
|
|
|
|