|
|
|
|
Niye kasıldıklarını şimdi anladım
Yazdı, denizdi, sonbahardı mevsimler değiştiydi, değişmediydi derken kış geldi çattı kapıya. Pazartesi akşamı yağan karı seyretmek için perdeleri açmış elime bir kadeh kırmızı şarabımı almış güzel bir Ray Charles CD'si dinlerken bir arkadaşım aradı "Çok daraldım, erkek arkadaşımla kavga ettik; seni mutlaka görmem lazım" dedi. "Tabii bacım başımın üstünde yerin var gel buyur" dediysem de onu evde oturmaya ikna edemedim. "Şekerim bana zaten ev bastı seni gelip alıyorum, çıkıcağız" dedi. Neyse karda kışta köyümden yurdumdan uzaklaşmak istemediğim için bana en yakın restoranlardan birine, Papermoon'a gittik .
YAZ MI KIŞ MI? Ben çekmişim çizmeleri, üzerimizde kabanlar, şapkalar falan iyice kış havasına girmiş, üşümüş zavallı durumda içeri girince kendimi zombi gibi hissettim. Çünkü içerdeki ablalar sanırsınız Bodrum'da. Onlara baktıkça içim biraz daha titredi. Her neyse canım önündeki bir masaya oturduk. Hem sohbet ediyoruz hem de ben bir yandan yağan karı seyrederken bir arabanın farları gözüme girdi. Araba daha kapıya yaklaşırken kapıdaki ağabeylerin hepsi koşturup "Vay! Hoş geldiniz" yaptılar. Sanki başbakan geldi. "Bu ihtişam kime" derken arabadan manken ablalardan biri indi. Ben bu kadar "özenli" bir karşılamadan sonra bunların niye televizyonda böyle kasıla kasıla konuştuklarını daha iyi anladım doğrusu. Hakikaten bir şeye idrak edemiyorum; bu Tuğba Özaylar, Gizem Özdilliler, Şenay Akaylar falan inanın dünya standartlarında manken olabilecek durumda değiller. Eğitim-kültür deseniz gördüğüm kadarıyla malum durumda, sanat-ses falan deseniz, benim dememe gerek yok, siz zaten biliyorsunuz. Peki nedir? Nedir onları bu kadar popüler yapan? İşte Papermoon'da ben bunu gördüm. Kız içeri girince (Tuğba Özay) bütün maganda ağabeyler dipleri düşmüş vaziyette dönüp dönüp bakmaya başladılar. Kadın da geçti bir kız bir erkek arkadaşının oturduğu yere oturdu. Sanırsınız Liz Hurley Papermoon'da. Gerçi birçok top model ya da artist Los Angeles'ta Rodeo Drive'da bir kafeye gittiğinde tanınmamak için koca gözlükler, bir kasket, gayet sade bir jean ve tişörtle mütevazı bir şekilde oturur. Ama olur mu? Bizimkilere böyle bir şey yakışır mı? Onlar çok başarılılar, çok meşhurlar ve çok büyük işlere imza attıkları için öyle kraliçe edasıyla dolaşmak zorundalar. Fakat onları biz bu hale getirdik. Baksanıza günlerdir başka önemli bir şey yokmuş gibi bütün televizyon kanallarındaki haber bültenleri ve gazeteler "Deniz Akkaya gerçekten dövüldü mü? Dövülmedi mi" bunu tartışıyor. İnsan hakikaten dayak yemiş olabilir. Bu çok büyük bir talihsizliktir. Ama aynı insanı bu olaydan sonra yeniden görüyorsanız artık iş talihsizlik olmaktan çıkıp sizin şahsi seçiminiz haline gelir. Deniz kavga ve gürültüden pek rahatsız olmuyor anlaşılan... Çünkü Alican Ulusoy'la beraberken onun yanındaki evde oturan bir arkadaşım kavgalarından sabaha kadar uyuyamıyordu. Her neyse; bize de bu ablalarla yaşamayı öğrenmek düşüyor galiba.
Ayşe Brav
|
|
|
|
|
|
|
|
|