|
|
Fala da inanırız, büyüye de...
Bugünlerde kime rastlasam falcıya gidiyor. Medyum falcılara... 10-15 kadın birleşip çağırıyorsunuz birini. Sırayla yanına girip geçmişiniz ve geleceğinizle ilgili söyleyeceklerini bekliyorsunuz. İnanıp inanmamak, o andaki ruh halinize bağlı. Aslında merak ettiğiniz konularla ilgili ipuçları veriyorsunuz, falcılar da sizin beklentilerinize göre yanıt veriyor. Sezgileri güçlü ve de zeki olduklarından tepkilerinize ve yanıtlarınıza göre devam ediyorlar. Mutlaka bir şeyler yapmanız gerekiyor falcıdan sonra. Ya bir adağı yerine getirmeniz, ya 7777 tane besmele çekmeniz ya da büyüyü bozmanız!
GİTMEYEN YOK! 'Aşk, Seks ve Kadınlara Dair' kitabım için konuştuğum hemen her kadın falcıya gitmiş. Benzer şeyler anlatmışlardı. Birine kitapta da yer vermiştim. Kocasını başka bir kadına kaptıran kadına o an söylenecek en makul şey büyü yapıldığı ve büyüyü bozmazsa kocasının geri gelmeyeceği... Çünkü kadın bunu duymak istiyor... "Temiz bir fanila ve iki tane tahta kaşık istedi benden. Fanilayı aldı, okudu, üfledi. Tahta kaşıkların üzerine bir şeyler yazdı, sonra onları da okuyup üfledi. Ve dedi ki; 'Bu fanilayı kocana giydireceksin ki kadından uzaklaşsın. Sonra da bu kaşıkları sırt sırta bağlayıp, akşam hava karardıktan sonra bir mezara gömeceksin!' Yolda, evde bu konuyu konuşup durduk; işim zordu. Fanilayı nasıl giydirecektim, eve geldiği yoktu ki günlerdir! Bir yolunu bulup çağıracaktım. Peki ya kaşıklar? Onları mezara nasıl gömecektim?" Siz olsanız ne yapardınız bilmiyorum ama kitap kahramanı Birgül, söylenenleri yerine getiriyor... "Bir şey yapmam lazımdı ama ne? Hiç adetim olmadığı halde gidip şarap açtım kendime. Bir kadeh koyup geldim içeriye. Beni öyle görünce şaşırdı, sayesinde alkolik de olacağımı söyledim. O da kendine bir kadeh koydu. Fırsatını bulup yanına gittim ve kadehi yanlışlıkla üzerine döktüm. Başka fikir gelmemişti aklıma. Yatak odasına gidip gömleği çıkarırken yanına gittim ve yeni gömlek çıkardım ona, evde kalmış olan gömleklerinden birini... Fanilasında da leke vardı, onu da çıkarmasını istedim. 'Gerek yok!' demesine rağmen çıkarması için ısrar ettim. 'Kirlenmiş zaten görmüyor musun? Böyle mi bakıyor sana sevgilin?' diye söylendim yine elimde olmadan. Belki de susayım diye soyundu hemen, okunmuş fanilayı uzattım." İlk işlem tamam... Peki ya kaşıkları nasıl gömdü dersiniz mezarlığa... "Söylenmesine, karşı çıkmasına, alay etmesine rağmen kız kardeşimle beraber gittik mezarlığa. Hava iyice kararmıştı. Kapıya gittik, bekçi bizi görünce şaşırdı, bu saatte ne işiniz var gibilerinden bakarak. Sivri akıllı kardeşim, annemizin mezarını ziyarete geldiğimizi, kendisinin Ankara'da olduğunu, sabahleyin gideceğini, bütün gün koşuşturmaktan vakit bulamadığımızı falan söyledi. 'Hemen çıkacağız' dedi. Ne desin ki adam, 'Peki!' dedi elbette ama arkamızdan gelmeyi de ihmal etmedi. Bizimki, 'Zahmet etmeyin! Biz yolu biliyoruz, hemen çıkacağız zaten' deyince, istemeye istemeye vazgeçti. Bir mezarın başına oturduk, kardeşim çevreyi kolaçan ederken ben de alelacele yanımda getirdiğim çapayla toprağı kazıp kaşıkları gömdüm. Gerisin geriye döndük ve bekçiye teşekkür edip çıktık oradan." Büyünün bir işe yarayıp yaramadığını merak ediyorsanız devamı kitapta... (Aşk, Seks Kadınlar Dair, sayfa... )
NEDEN MERAKLIYIZ? Biz gelelim kadınların fala, büyüye olan merakına... En ünlü feminist yazarlardan Simone de Beauvoir, şu yorumu yapar 'Kadın' adlı meşhur 3 ciltlik kitabında: "Dünya kadının gözünde, içi görünmeyen donuk bir varlıktır. Nitekim o maddeye boyun eğdirmesine izin verecek teknik bilgiler edinmemiştir. Ayrıca maddeyle değildir onun savaşı, yaşamladır. Yaşamsa bir takım araçlarla zapt edilmez, onun gizli yalarına boyun eğmekten başka çare yoktur. Kadın için dünya, alınyazısının egemenliği altındadır, anlaşılmaz isteklerle doludur. Karnında oluşan ve insani biçime dönüşen o kan çileğindeki gizi hiçbir matematik eşitliğe dökemezsiniz, hiçbir makine onun evrimini hızlandırıp yavaşlatamaz. Kadının düşünce biçimi, htoprağın büyülü güçlerine tapan tarımsal uygarlıklarınki gibidir; büyüye inanır o. Etinin varlığı erkeği gıdıklayıp heyecanlandırmaya yeter. Gizli bir su neden fındık ağacından kesilmiş bir sopayı titretmesin? Kadın bir takım dalgalar, ışınlar, akıcı maddelerle çevrili hisseder kendini. Uzaktan duyuma, yıldız falına, ışın yoluyla duyuma, ermişlere, ruh çağırmaya, falcılara, üfürükçülere inanır. Ve tabi hiçbir mucizeye şaşmaz. Yaşam karşısındaki tutumu yalvarıp yakarmak ve dua etmektir. Belli bir sonuca varabilmek için önceden denenmiş yollara başvurur. Böylece neden gelenek-görenekçi olduklarını anlamak kolaylaşır."
|